İdil Çimrin: Sofrada tuzumuz olsun

Tuz yaklaşık 5000 yıl önce Çin’de keşfedilmiştir. Çinliler M.Ö. 6000 yılında Shanxi eyaletinde Yucncheng gölünden tuz elde edildiğine ve bu gölün kontrolü için savaşlar yapıldığına inanır (belki de daha önceleri keşfedilmiştir).

Eskiçağ’da tuz, stratejik bir malzeme olmamıştır çünkü her halkın kendi özel tuz kaynakları varmış. Tuzlu zeminde yetişen tuz bitkileri de tuz kaynağı olarak kullanılmış: Tuz pelini, Tuzlu yıldız çiçeği, Çilek yoncası, Tuzlu sarmaşık, Tuzlu pullu farekulağı.


Et ve balığın tuzlanmasında kullanılırmış. Göçebe düzenden yerleşik düzene geçmede tuzun da katkısı olmuştur, gıdaların tuz ile korunabilmesi insanları sürekli av peşinde koşmaktan kurtarmıştır. Kuzey Amerika’da avcı kabileler ne tuz üretiyorlar ne de tuz ticareti yapıyorlardı. Tarım toplumları ise hem tuz üretiyorlar hem de tuz ticareti yapıyorlardı. Kent nüfusu artınca tüketim maddelerine talep arttı. Tuz ticareti başladı. Tuzlu suyu kaynatıp tuz elde etmek için ormanlar kesildi. Tuz ilk uluslararası ticaret maddesi olmuştur. Tüketimin artması ile birlikte vergi gelmiş. Çinliler, Romalılar, Franklar Germenler ve Venedikliler savaş parası olarak tuz vergisi koymuştur. Halk belli bir miktar tuz almak zorundaymış. Aldığı tuzu yemeklerde kullanabilirmiş. Et tuzlamasına fazla tuz harcayan kişi büyük cezalar alıyormuş. Normandia’da ortalama bir aile, aylık harcamasının yüzde 7.5’unu tuza yapıyormuş.
Venedikliler mal yüklü yolladıkları gemilerin dönüş yolunda tuz almasını desteklemişler, subvanse etmişler ve tuz fiyatını kontrol edebilmişler. Uzun gemi yolculuklarında tuz önemli ikmal maddelerinden birisi, gemiler tuz satılan limanlara uğrarmış. Afrika’ya kervanlarla tuz gönderilip, karşılığında altın, mücevher, elmas alınırmış. Tuz istisnasız her sofraya giriyor. Dolayısıyla yediden yetmişe herkesin temasta olduğu bu besin öğesini incelemek oldukça önemli. Ayrıca artık marketlerde o kadar fazla tuz çeşidi görüyorum ki, en sağlıklı tuz tercihini bu seçenekler arasından yapmak birçok kişi için oldukça zor.


SOFRA TUZU (RAFİNE TUZ)
Yer altı kaynaklarından, yüksek sıcaklık ile işlenmesi ile ortaya çıkan tuz çok fazla kimyasal prosedüre maruz kalır.
İşlenme sırasında uygulanan ısıl işlem tuzun kristal yapısını bozar ve farklı bir molekül yapısına geçmesine neden olur. Ayrıca sofra tuzunun yapısı gereği çok fazla küçük parçadan oluştuğunu biliyorsunuz. Bu sebeple yapıyı akışkan tutmanız gerekir. Çünkü topaklanmış bir tuzu kimse istemez.
Topaklanmayı önlemek için sofra tuzuna birçok farklı kimyasal eklenir. Bu kimyasallar alüminyum içerebilir ve son araştırmalar alüminyum alımının nörolojik birçok hastalığa neden olabileceğini gösteriyor.

KAYA TUZU
Himalaya tuzu da aslında bir kaya tuzu türevi. Genel olarak ülkemizde kaya tuzu oldukça ünlü olmasına rağmen yerli ürünler hakkında çok fazla araştırma yok.
Dolayısıyla üzerindeki kimyasalların miktarı, minerallerin düzeyi hakkında net bir bilgi yok.


DENİZ TUZU
Deniz suyunun buharlaştırılması veya deniz üzerindeki minerallerin süzülmesi ile üretilen deniz tuzu bir diğer seçenek. Ayrıca deniz tuzu sodyum ile beraber içerisinde birçok farklı element (çinko, magnezyum ve hatta demir) içerir.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Arslan Bulut: Ata tohumu ve hibrit nüfus!

Son yıllarda, tarımda “ata tohumu” kullanmak konusunda bir bilinç...

Tıbbi aromatik bitkiler arazilere değer katıyor

Karabük'te tıbbı aromatik bitki yetiştiriciliğinin yaygınlaştırılması amacıyla hazırlanan 'Tıbbi...

Maliyeti 13 liraya çıkan simit 10 liraya satılıyor

Ankara’da 10 liraya satılan simidin maliyeti 13.2 liraya ulaştı....

AB tarımında olumsuzluklar ağır basıyor!

AB Komisyonu’nun “2024 Tarım Piyasası Görünümü” raporunda, iklim değişikliği...