Serpil Kurtay: Herkes gidiyorsa Mersin’e, biz gitmeyelim tersine

Âdeta “Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine” deyimini doğrularcasına gerçekten de her milletten, her dinden ve her mezhepten insan yaşıyor Mersin’de. Bir zamanlar pasaportla girileceği hayal edilen Mersin’de güzellikler kadar terslikler de yok değil hani. Ne demek mi istiyorum? Hadi filmi biraz başa saralım…

Mersin, Tarsus’ta binlerce yıl önce yedi katlı yer altında yaşayan yılanlar varmış. “Maran” adı verilen bu yılanlar, akıllı, şefkatli; barış içinde yaşarmış. Maranların kraliçesine “Şahmaran” denirmiş. Şahmaran, genç ve güzel bir kadınmış. Şahmaran’ı gören ilk insan Cemşab’mış. Cemşab, geçimi için odun satan fakir bir ailenin oğluymuş. Bir gün Cemşab ve arkadaşları, bal dolu bir mağara keşfetmiş. Balı çıkarmak için Cemşab’ı aşağıya indiren arkadaşları paylarına daha çok bal düşmesi için onu orada bırakıp kaçmış. Cemşab mağarada bir delik görmüş ve buradan ışık sızdığını fark etmiş. Cebindeki bıçakla deliği büyütünce, ömründe görmediği kadar güzel bir bahçe görmüş. Bu bahçede eşi benzeri olmayan çiçekler, havuz ve pek çok yılan varmış. Uzun yıllar burada yaşamış ve Şahmaran’ın güvenini kazanmış. Yıllar sonra, ailesini çok özlediğini söyleyip gitmek için yalvarmış. Bunun üzerine Şahmaran, kendisini salıvereceğini ancak yerini kimseye söylemeyeceğine dair söz vermesini istemiş. Şahmaran’a söz verip ailesine kavuşan Cemşab uzun yıllar verdiği sözde durmuş. Bir gün ülkenin padişahı hastalanmış. Ülkenin veziri hastalığın çaresinin Şahmaran’ın etini yemek olduğunu söylemiş ve her yere haber salınmış. Cemşab, kuyunun yerini söylemeye zorlanmış ve kuyunun yerini göstermiş. Şahmaran dışarı çıkarılmış. Şahmaran, Cemşab’a; “Beni toprak çanakta kaynatıp suyumu vezire içir, etimi de padişaha yedir.” demiş. Böylece vezir ölmüş padişah da iyileşip Cemşab’ı veziri yapmış.

Şahmaran

Efsaneye göre; hâlen yaşadığını sandıkları Şahmaran’ın öldürüldüğünü öğrenince yılanlar Tarsus’u bir gün istila edecektir. O yılanlar gelir mi bilmiyoruz ama Mersin’e gelmeyen yok gibi… Âdeta “Herkes gider Mersin’e, biz gideriz tersine” deyimini doğrularcasına gerçekten de her milletten, her dinden ve her mezhepten insan gelmiş Mersin’e. Sonuçta bu söz, “bir işin bilerek ters yapıldığını, yolunda yapılmadığını” da anlattığı için Mersin’de terslikler de yok değil hani. Ne demek mi istiyorum? Hadi filmi biraz başa saralım…

AMERİKA NERE, MERSİN NERE!

Mersin’de yapılan kazı ve araştırmalar, ilk yerleşim izlerinin Cilalı Taş Devri ve Bakır Çağı’nda görüldüğünü ortaya koyuyor. Gözlükule Höyüğü ve Yumuktepe’deki kazı araştırmaları, ayrıca yörenin tarihte çok önemli bir merkez olduğunu gösteriyor. Çok mu eskiye gittim? Tamam, tamam, Arap akınları zamanına gelelim. Arap akınlarının başlamasıyla kent boşalıyor, neredeyse hiç kimse kalmıyor. Tekrar tarih sahnesine çıkışı ise 19. yüzyılı buluyor. Ama o zamanlar daha çok bir köy gibi düşünün Mersin’i; konargöçer bir Türkmen aşiretine ev sahipliği yapıyor. Ayrıca Kapadokya bölgesinden gelen Rumlar da zamanla kent nüfusuna hâkim hâle geliyor. 1850’de kentte 5.250 Ortodoks Rum’a karşılık 1.600 Müslüman yaşadığı belirtiliyor. Ermeni nüfusu da yok saymamak lazım…

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Yaprak Özer: İklim krizi samimiyet testi

İklim krizi temasının bir iletişim fiyaskosu örneği olduğunu söyleyebilirim....

Meteorolojiden sağanak uyarısı

Meteoroloji tarafından yapılan tahminlere göre, Doğu Akdeniz’in iç kesimleri,...

Çay içmek, COVID’i önleyebilir mi?

Çayın sağlık üzerindeki olumlu etkileri yüzlerce yıldır biliniyor. Kalp...