Tarım ve gıdada katma değerli ürün ihracatında zorlanıyoruz. Zeytinyağında dünyanın en büyük ilk 3 üreticisi arasında olmamıza rağmen markalı ve şişeli zeytinyağı ihracatımız neredeyse yok. Dünyanın en büyük kuru incir, kuru üzüm, kuru kayısı, fındık üreticisiyiz yurt dışında bu ürünlerde markalarımız yok. Hep dökme ihracat ile uğraşıyoruz.
Türkiye için tarım, geçmişten geleceğe stratejik bir güç. “Bir ülkenin bağımsızlığı, toprağında başlar.” Bu söz, sadece romantik bir ifade değil, ekonomik ve stratejik bir gerçektir.
Neolitik dönemden bu yana Türkiye coğrafyası ve Anadolu; bereketli toprakları ve uygun iklim koşulları sayesinde, ilk yerleşik hayata geçen ve tarımı keşfeden medeniyetlere ev sahipliği yapmış ve resmen tarımın beşiği olmuştur. Bu kadim uğraş, sadece bir geçim kaynağı olmanın ötesinde, toplumsal yapımızın, kültürümüzün ve hatta tarihimizin şekillenmesinde başrol oynamıştır. Şu an Anadolu tarımı bizimle özdeşleşmiş ve bizim kültürel mirasımız durumundadır.
Türkiye, binlerce yıllık tarım geçmişiyle dünyanın en verimli topraklarından birine sahip olmasına rağmen bu gücünü ne kadar doğru kullanıyor?
Tarih boyunca büyük medeniyetler tarıma dayalı olarak gelişmiş, gıda üretimi ve ticareti sayesinde yükselmiştir. Mezopotamya’dan Osmanlı İmparatorluğu’na, Cumhuriyet’in ilk yıllarından bugüne kadar tarım, ekonomimizin ve sosyal dokumuzu belirleyen en önemli sektörlerden biri olmuştur. Ancak günümüzde, hızla değişen iklim koşulları, artan maliyetler ve küresel ekonomik dalgalanmalar, tarım sektörünü kritik bir dönemece getirmiştir.
Türkiye tarımının geçmişini, bugününü ve geleceğini analiz ederek, neden güçlü bir tarım politikası geliştirilmesi gerektiğini iyi etüt etmemiz gereklidir.