Toplumun yaşadığı gecikmiş modernleşmenin telaşı ve savrukluğunu en iyi gözleyebileceğimiz alanlardan birisi yeme içme alışkanlıkları. Sofra fiziki olarak da anlam olarak da değişti. Konut ve mutfak değişti çünkü.
Apartmanlarda yaşayanlar 2008’de yüzde 33; site, villa gibi lüks mekanlarda yaşayanlar yüzde 3 iken 2022’de sırasıyla yüzde 59 ve yüzde 9’a geldi. Yer sofrasında yemek yiyenler yüzde 30’a geriledi. Hanelerin yüzde 82’sinde bulaşık makinesi var.
Siyasete odaklanınca ve siyasetten bakınca bazı şeyler çok yavaş değişiyor hatta bazı meseleler hiç değişmiyor gibi görünebilir. Siyasi meseleler çok değişmiyor, bu doğru. Bu ülke siyaset marifetiyle çözmesi gereken meselelerin hemen tümünü erteleyen, sürüncemede bırakan hatta bazıları markalaşmış meseleler yumağı. Örneğin, 12 Eylül darbesinden sonra yapılan 1982 Anayasası 19 kez değiştirildi. Maddelerin neredeyse üçte ikisi bu değişimden etkilendi. Ancak Türkiye, tüm bu değişimlere rağmen toplumsal mutabakata dayanan, özgürlükçü, demokratik bir anayasa yapamadığı gibi şimdi olan halinin bile uygulanmadığı bir yere geldik ve yeni anayasa tartışmasına geri döndük. İşte markalaşmak da böyle bir şey, sürekli aynı şeyi aynı tarzda, aynı söylemle yapmaya devam etmek.
Öte yandan hayat akıyor, toplum değişiyor. Genellikle değişimi kocaman kırılmalar, sıçramalar halinde anladığımız için, bir bakıma eski zihin haritalarıyla baktığımız için değişimin gerçekten ne olduğunu, nasıl olduğunu çoğu zaman ıskalıyoruz. Gündelik hayat pratiklerinden, sıradan, önemsiz ya da alışılmış gibi görünen alanlardan baktığımızda ise çok şeyin değişmekte olduğunu görüyoruz. Literatürden şunu biliyoruz, gündelik yaşam pratikleri daha hızlı değişiyor ama değerler dediğimiz iyi-doğru-güzel tanımlarımız, kültürel referanslarımız onların ardından daha yavaş değişiyor. Ülke kültürel kimliklere, kutuplaşmalara sıkıştığı için kültürel kimliklerin ve değerlerin değişime direnci doğal ritminden daha güçlü oluyor. Yine de sonuçta değerler de pratiklerin ardından değişiyor.
Her değişim kategorik olarak iyiye, güzele doğru olmayabilir elbette. O nedenle değişimi kendi başına kutsamak yerine verili hali önce anlamak, anlamlandırmak gerekiyor.
Değişimin bu pratikler-değerler gibi iki katmanlılığını ve iyiye doğru mu sıradanlaşmaya doğru mu olduğu gibi ikili karakterini en iyi gözleyebileceğimiz alanlardan birisi çok sıradan gibi görünen yeme içme alışkanlıkları. Toplumun yaşadığı gecikmiş modernleşmenin telaşı ve savrukluğunu en iyi gözleyebileceğimiz alanlardan birisi yeme içme alışkanlıklarındaki değişim.
Her şeyden önce “sofra”, fiziki olarak da anlam ve ritüel olarak da değişti. Fiziki olarak mekan, konut ve mutfak değişti çünkü.