Serpil Kurtay: Ne Diyarbakır anladı beni ne de sen, ne çok sevdim ikinizi de bilsen

Türkiye’nin en eski yerleşim kentlerinden, birçok medeniyete ev sahipliği yapmış kadim bir şehir Diyarbakır… Çin Seddi’nden sonra dünyanın en uzun surlarına sahip, her yerinden tarihin fışkırdığı Doğu’nun Paris’i…

“Yaz ayları… Diyarbakır ovasının o insanı yakıp kavuran sarı sıcağı… Kuşlar bile dökülüp kalıyorlar sıcaktan. Sivrisinek bulut misali. Su yok. Ambar çayının üstüne çeltik ekmişler. Çeltiğin ayakları çaya dökülüyor. Su, bu sebebden, sarı, zehir gibi akıyor. İçen bir daha doğrulamıyor. Gitti gider! Başka da su yok. Kuyuların suyu var ya, o daha kötü hem de kuruyor. Hastalanmadık kimse kalmıyor göçmenlerden. Geldiklerinin birinci ayında 120 can veriyorlar kara toprağa. Herkes hasta, köy ıpıssız. Ölüleri bile kaldıran yok. Evlerde kokup kalıyorlar. Birinde iki gündür gömülemiyen bir ölüyü, köye yolları düşen iki ilkokul müfettişi defnediyor.”

Yaşar Kemal’in ilk yazısı

Böyle anlatıyor Yaşar Kemal, 1950’lerin Diyarbakır’ını… Cumhuriyet gazetesinde “Memleket Mektubları” başlıklı köşesindeki ilk yazısında, Diyarbakır’daki göçmenlerin hikâyesine yer vermiş. Yaşar Kemal’in bahsettiği göçmenler, köylerden ya da Suriye taraflarından gelenler değil. Ta Balkanlar’dan… İnsanın inanası gelmiyor ama Bulgaristan’dan 1939 yılında gelen göçmenlerin bir kısmı Diyarbakır ovasına yerleştirilmiş. Hatta benim rahmetli anneannem ve dedemler de onların arasındaymış. Çocukken anneannemlerin Balkanlar’dan yola çıkıp ta Diyarbakır’a neden gittiklerine, annemin neden Diyarbakır doğumlu olduğuna kafam bir türlü basmazdı. Gerçi hâlâ da basmıyor. Sonraları da hep espri konusu olmuştur bu durum aile içinde, “Şöyle İstanbul’da bir yere yerleşseydiler de bari değerli topraklarımız olsaydı.” diye. Çok yoksulluk çekmiş annemler Diyarbakır’da… Tam da Yaşar Kemal’in anlattığı yıllar… Yaşar Kemal, yoksulluktan, hastalıklardan, ölümlerden bıkıp Diyarbakır’ı terk edenlerden de bahsediyor. Hatta yetmiş üç yıl sonra, 2015 yılında, başka bir gazeteci izini sürmüş bu göçmenlerin. Yaşar Kemal’in sözünü ettiği köyleri dolaşan Resmiye Tokgöz, “Yaşar Kemal’in Göçmenleri: Bulgaristan’dan Diyarbakır’a Göçmenlerin Hikâyesi” yazısında artık Diyarbakır’da pek de göçmenin kalmadığını ortaya koyuyor, kalanların anılarını aktarıyor. Tıpkı onun da anlattığı gibi annemin ailesi de kısa bir süre sonra Bursa’ya gitmekte bulmuş çareyi. Oradan da Bilecik’e…

Diyarbakır

 

‘BEN DİYARBAKIRIM, 12 BİN YAŞINDAYIM’

Filmi biraz daha geriye saralım. 12 bin yıl öncesine… Son yıllarda kentin Bismil ilçesinde yapılan arkeolojik çalışmalar göre, MÖ 10.400-9250 yıllarında “Körtik Tepe”de yerleşik hayata geçilmiş. Göbekli Tepe’den bin yıl önce yaşamın olduğu ve insanların gerek dinî inançları gerekse sanat anlayışlarının çok üst düzeyde olduğu tespit edilmiş. Buradan çıkarılan eserleri Diyarbakır Arkeoloji Müzesi’nde görebilirsiniz.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Gazi Kutlu: Böcek çiftliği kurmaya, böcek eti üretmeye hazır mısınız?

Böcek çiftçiliği geleceğin gıda güvenliği ve sürdürülebilirlik açısından önemli...

Mine Ataman: Tavuk fiyatlarının sebebi

Nisan ayı enflasyonu yüzde 3,18 yıllık enflasyon yüzde 69,8...

Prof. Dr. Dilek LEBLEBİCİ TEKER: Yeşil dönüşüm

Belki çoğumuz farkında değiliz ancak çoktan kapımızı çalmış olan...

Üretim Planlamasında Turunçgil Yol Haritası TURUNÇGİL Çalıştayı! MERSİN

https://www.youtube.com/live/ImKuBbWx6Qc?feature=shared Mersin'de "Turunçgil Çalıştayı" başladı Tarım ve Orman Bakan Yardımcısı Ahmet...