Selçuk Şirin: Çevrecileri romantik olarak gören zihniyeti değiştirmek zorundayız!

Selçuk Şirin
Selçuk Şirin

Türkiye bu çağda dünya ile rekabet etmek istiyorsa öncelikle çevre ile kalkınma arasında kurmuş olduğu bağı tersine çevirmek zorunda. Kalkınmak için çevrenin heba edileceği çağ çoktan bitti. Artık çevreyi koruyan zengin oluyor. Yeşil dönüşüm çağı yani.

Akbelen’de kesilen ağaçlar, Karadeniz’de kurutulan dereler, şehir merkezlerinde yok edilen parklar gündeme gelince ülkede bir avuç insan itiraz ediyor, geriye kalanlar da onları paradan puldan anlamayan romantikler olarak yaftalıyor. Türkiye bu çağda dünya ile rekabet etmek istiyorsa öncelikle çevre ile kalkınma arasında kurmuş olduğu bağı tersine çevirmek zorunda. Kalkınmak için çevrenin heba edileceği çağ çoktan bitti. Artık çevreyi koruyan zengin oluyor. Yeşil dönüşüm çağı yani.

Önce veriler… Bu yazı için araştırma yaparken son yıllarda yapılmış kamuoyu yoklamalarına bir kez daha göz attım. Farklı kamuoyu şirketlerinin gerçekleştirdiği periyodik araştırmaların hemen hepsinde, halka Türkiye’nin temel meselelerinin ne olduğu soruluyor. Tahmin edeceğiniz gibi listenin başında hayat pahalılığı, işsizlik, enflasyon gibi ekonomik konular geliyor. Bazı dönemlerde terör ve güvenlik ya da mülteci krizi ilk sıraları zorluyor. Nadiren eğitim, sağlık bu listeye giriyor ama nedense çevre ya da iklim krizi bu listede bir türlü yer bulamıyor. Her ay ya bir sel felaketi oluyor ya bir orman yangını ya da çevre katliamı. Fakat nedense bu gündem ülkede çok küçük bir grubun sorunu olarak kalıyor.

Türkiye’de çevre duyarlılığının ne denli düşük olduğunu anlamak için Türkiye’nin gündemine bakmak yetmiyor. Dünyada pek çok ülkede çevre ve iklim krizi temel sorunlardan biri sayılıyor. Özellikle gençler arasında bu sorun başat mesele kabul ediliyor. Orman yangınlarının her yaz gündemi işgal ettiği, diğer zamanlarda sel baskınlarının onlarca can aldığı, tarımda bile kısa sürede kendi kendine yetemeyen bir ülke haline gelen Türkiye’de insanlar neden çevreyi bu denli görmezden gelir? Biz neden yaşadığımız topraklara bu denli sırtımızı döndük? Turizmin en büyük gelir kaynağı olduğu, doğal güzellikleri için bütün dünyanın gıptayla baktığı bir ülkede çevreye bu denli kayıtsız kalınmasının bir sebebi olmalı.

Çevre ile kalkınma arasındaki ilişkiyi gözden geçirmemiz gerekiyor!

Bizde çevre duyarlılığının bu denli düşük olmasının temel sebebi çevre ile kalkınma arasındaki ilişkinin yanlış kurulmuş olmasından kaynaklanıyor. Bize göre çevre kalkınma için heba edilecek, vazgeçilecek hatta gerektiğinde yok edilecek bir doğal kaynak olarak görülüyor. Çevreye verilen tahribat sofradaki bereket için ödenmesi gereken bir bedel olarak kabul ediliyor. Teşvik ediliyor. Bu denklemin böyle kurulmuş olması tarihsel bir gerçeklikten kaynaklanıyor. Öyle ya, gelişmiş ülkelerin bugüne nasıl geldiğini incelediğimizde gerçekten de onların sanayileşme sürecinde hem kendi çevrelerini hem de dünyanın başka yerlerindeki doğal kaynakları nasıl sömürdüklerini tarih kitapları yazıyor. Bu anlamda emperyalizmin tarihi, çevre ve kalkınma arasındaki denklemin, tam da şu an Türkiye’deki yaygın inanca uygun bir şekilde cereyan ettiğini gösteriyor. Amerika ve Avrupa çevreyi sömürerek zengin oldu, biz de zengin olmak istiyorsak aynı yolda gitmeliyiz. Mantık düz ve tarihsel bir temele dayanıyor.

Çevrecilere düşmanlığın kaynağı

Çevreye verilen tahribatın kalkınma için atılması gereken zorunlu bir adım olarak kabul edilmesi, Türkiye’de çevreyi korumak için yapılan her eylemi ülkeye yapılan bir ihanet olarak gösteriyor. Türkiye’nin her yanında çevreyi korumak için adım atan herkesin devletin şiddetine maruz kalması bu yüzden. Dereler kurumasın diyen Karadenizlilerin terörist muamelesi görmesi bu yüzden. Zeytin ağaçlarına sarılan Egeli çiftçilerin beyinleri yıkanmış birer militan olarak sunulması bu yüzden. İstanbul’un ortasında kelaynak gibi kalmış birkaç parkın da inşaata açılmasına itiraz eden gençlerin çapulcu olarak yaftalanması bu yüzden. Siyasetçilerin çevrecileri hedef alan ithamları tam da bu yüzden geniş halk kesimlerinde karşılık buluyor. Çünkü hâlâ geniş kesimlerde hâkim olan kalkınma hesabına göre konut dikmek için yeşil alandan, yol yapmak için ormandan, baraj kurmak için derelerden, fabrika açmak için her türlü çevre koruma uygulamalarından vazgeçmek zorundayız.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Yaprak Özer: İklim krizi samimiyet testi

İklim krizi temasının bir iletişim fiyaskosu örneği olduğunu söyleyebilirim....

Meteorolojiden sağanak uyarısı

Meteoroloji tarafından yapılan tahminlere göre, Doğu Akdeniz’in iç kesimleri,...

Çay içmek, COVID’i önleyebilir mi?

Çayın sağlık üzerindeki olumlu etkileri yüzlerce yıldır biliniyor. Kalp...