‘Modern’ tarımı yoldan çıkarmaya yönelik bir çağrı: Agroekoloji

Agroekolojinin temel ilkelerinden birisi de yerel ve bölgesel pazarların öncelikli olmasıdır. Dolayısıyla kır dışında kenti de odağına alan bir yaklaşım söz konusudur.

Çağdaş sosyolojinin önemli kuramcılarından Zygmunt Bauman’ın, Holocaust’un Yahudi toplumu üzerinde yarattığı kırımdan yola çıkarak geliştirdiği modernite eleştirisinin temelinde, modernitenin farklılığı bir suç olarak görmesi yer alır. Tam da bu noktada Bauman’ın soykırımı yabani otların yok edildiği modern bahçe kültürü üzerinden bahçıvanlığa benzetmesi dikkat çekicidir. Bauman’a göre toplumu da bahçe gibi gören anlayış, topluma içkin farklılıkları bir yabani ot gibi yayılmalarını önlemek için ayıklanması, toplumu tehdit eder boyuttaysa da öldürülmesi gereken unsurlar olarak görür. Bauman ayrıca modernitede sorun çözmede elde edilen en çarpıcı başarıların dahi, çözüm gerektiren sorunlar toplamına yenilerini eklemekten başka bir işe yaramadığını vurgular. Bugün endüstriyel tarımın yabani otları ayıklamak gibi bir derdi bulunmuyor. Yabani otlar veya zararlı olarak adlandırılan böcekler kültüre alınan bitkiler için doğrudan bir tehdit olarak görülerek pestisitlerle (tarım zehirleri) yok ediliyor; çözüm gibi görünen kimyasal kullanımının doğa ve insan için oluşturduğu riskler de yine çözüm bulunması gereken daha büyük sorunlar havuzuna ekleniyor. Ancak sıkıntı bununla da sınırlı değil; bugünün “modern bahçeleri” çok daha derin bir distopyaya doğru evrilme aşamasındalar. Tarımın insandan ve doğadan koparıldığı bir distopya bu.

İNSAN VE DOĞA ARASINDAKİ KOPUŞ

Marx insanın emek süreci içinde doğayla kurduğu ilişkiyi metabolizma kavramıyla açıklar. Çitlemeyle vücut bulan ilkel birikimin bir sonucu olarak, insanların kentlerde yığılmaya başlamalarıyla insan ve doğa arasında meydana gelen kopuş metabolik yarılma olarak ifade edilir. Gıdanın ve lifin kırsal alanlardan uzaklara gönderilmesiyle birlikte daha önce doğa için besin öğesi olan artıklar, atıklar halinde kentlerde birikmeye başlamıştır. Doğadan kopuş insanlarla sınırlı kalmaz; 20’nci yüzyıl ortalarından itibaren hayvansal ürünleri işleyen büyük işletmelerin ortaya çıkmasıyla hayvanlar da doğal meralarından, otlaklarından koparılır ve kapalı sistem hayvancılık uygulamaları yaygınlaşmaya başlar. Bu aynı zamanda besin döngüsünde yeni bir yarılmayı da ifade etmektedir. İnsanlardan sonra hayvanların dışkıları da bertaraf edilmesi gereken atıklar olmuştur. Topraklar ise doğal besin öğelerinden mahrumdur artık.

Kapitalizmin tarihi aynı zamanda sermaye birikiminin tarihidir. Bir yandan metabolik yarılma diğer yandan sermayenin birikim için doğal varlıklar üzerindeki tahakkümü ve bunların bakiyesi diyebileceğimiz ekolojik yıkımla karşıladık iklim değişikliğini, pandemiyi, savaşı, ekonomik krizi. En çok konuşulan konulardan birisi tarım-gıda sisteminin kırılganlığı oldu. Tüm bu krizlerin içinden dirençli bir gıda sistemi çıkarabilmek için çözümler arıyoruz. Peki çözümlerimiz Bauman’ın da ifade ettiği gibi bizi daha büyük sorunlarla yüz yüze getirecek, bir yanıyla palyatif çözümler mi olacak, yoksa kök nedenlere odaklanan ve başımıza yeni belalar açmayacak kalıcı çözümler mi?

Tam da böylesi bir ortamda benim de akademi ayağında yer aldığım tarım “sektöründe” çözümün tarım 4.0, topraksız tarım, dikey tarım gibi yöntemlerden geçtiğine dair yaygın bir görüş olduğunu belirtmek isterim. Yani insanı ve hayvanı topraktan, doğadan kopardıktan sonra sıra artık bitkilere geldi. Tabii Bauman’ın bahçe kültürü benzetmesine atıfla mevcut durumda da tarımın ne kadar doğayla iç içe ve ekosisteme uyumlu olduğu sorusu akla gelebilir. Ben de bunu iddia etmiyorum; ancak yeni bir yol ayrımına geldiğimiz ve direksiyonu kıracağımız tarafın önemli olduğu kanısındayım.

‘YEŞİL DEVRİM’ VE NEOLİBERALİZM

Bina içinde dikey tarım
sistemiyle yetiştirilen marullar.

Son yüz yıl içinde tarım-gıda sistemi bakımından bizi bu sorunlu ortama ve yol ayrımına taşıyan biri teknik-teknolojik diğeri politik iki önemli gelişmeden bahsedebiliriz. Bunların ilki “Yeşil Devrim” olarak adlandırılan endüstriyel tarımdır. Mendel’in kalıtım ilkelerinden yola çıkılarak ABD’de 1930’lı yıllarda hibrit tohum geliştirme çalışmaları ile başlamış, İkinci Dünya Savaşı sonrasında ise büyük kimya şirketleri tarafından geliştirilen gübre ve pestisit gibi sentetik tarım kimyasallarının ve makineli tarımın üretime entegre edilmesi süreciyle devam etmiştir. Başta sağladığı verimlilik artışı nedeniyle çok da sorgulanmayan endüstriyel tarım, günümüze geldiğimizde yarattığı doğa tahribatı ve insan sağlığı üzerindeki olumsuz etkileri nedeniyle hayli eleştiri konusu olmaya başladı.

İkinci önemli gelişmenin ise kapitalizmin girdiği birikim krizini aşmak için 1980 sonrası gündeme getirilen neoliberal politikalar ve bu politikaların tarıma yansımaları olduğunu söyleyebiliriz. 1980’li yıllara kadar girdi ve ürün piyasalarında ticaret yoluyla tarıma eklemlenmeye çalışan kapitalizm, neoliberal politikaların tarım üzerindeki etkilerinin yoğun olarak hissedilmeye başlandığı 1990’lı yılların ortalarından itibaren önce tarıma nüfuz etmenin sonra da doğrudan ele geçirmenin yollarını aramış ve genellikle başarılı olmuştur. Özellikle Dünya Ticaret Örgütü (DTÖ) bünyesinde imzalanan Tarım Anlaşması sonrası ülkeler hem tarıma verdikleri destekleri azaltmak hem de tarım ürünlerine yönelik uyguladıkları gümrük vergisi oranlarını düşürmek zorunda kaldılar. Sürece ülke içinde tarımsal KİT’lerin özelleştirilmeleri de eşlik etti. Bu, tarımda da serbest piyasa ekonomisi kurallarının hâkim olması demekti ve böylelikle üretim ve emek süreçlerinin kontrol altına alınarak sermayenin tarıma nüfuz edebilmesinin önü de açılmış oluyordu.

CEVAP VER

Lütfen yorumunuzu giriniz!
Lütfen isminizi buraya giriniz

Çok Okunanlar

Benzer Haberler
KAÇIRMA

Ebru Erke Sorumlu Restoran Hareketi’ne siz de katılın

İstanbul’daki tüm restoranlara çağrımdır: ‘Sorumlu Restoran Hareketi’ne siz de...

Tüm yurtta cumartesi günü aralıklı sağanak ve gök gürültülü sağanak yağışlı geçecek

Meteoroloji Genel Müdürlüğü (MGM) tarafından yapılan son değerlendirmelere göre,...

Yüz binlerce çiftçinin merakla beklediği buğday fiyatı ne zaman açıklanacak?

Yüz binlerce çiftçinin merakla beklediği buğday fiyatıyla ilgili çalışmaların...

Türkiye’nin tahmini 2024-2025 fındık rekoltesi 785 bin ton

Fındık üreten ülkelerin toplam rekoltesi 1 milyon 349 bin...