Geçen hafta sonu Boğazkere üzümünün anavatanı Diyarbakır’da, yöresel şarap ve peynirlerin peşindeydim. Umut veren izlenimlerle döndüm…
“Türkülerimiz buruk, yemeklerimiz buruk, bir üzümümüz var, o da, onun şarabı da buruk…”
Diyarbakır Suriçi’nde, eski bir konaktan restore edilen Taş Mahal’deyiz. Kentin önde gelen işadamlarından Ahmet Keskin, Boğazkere şaraplarının tadımı başlarken gülümseyerek bunları söylüyor. Diyarbakır Ticaret ve Sanayi Odası Başkanı Mehmet Kaya ise, “70 yılda tükenecek petrolden daha köklü ve daha kalıcı, binlerce yıllık hazinelerimiz de var” diyerek Boğazkere üzümünün ve yöre peynirlerinin değerine dikkat çekiyor.
Boğazkere üzümünün şaraplarını restore edilmiş tarihî bir konakta tattık
Diyarbakır, yöre insanının yiyenin “boğazını kerdiği” için bu adı verdiği buruk lezzetli üzümünün şarabı için ilk kez bir etkinlik düzenliyor. Diyarbakır TSO’nun öncülük ettiği, Avrupa Birliği ile Sanayi ve Ticaret Bakanlığı tarafından da desteklenen gezide ağırlığı İstanbul’dan gelen yeme-içme insanlarıyla birlikte üzümün ve peynirlerin inceliklerini keşfediyoruz. Taş Mahal’de şarap danışmanları Sabiha Apaydın ile Gözdem Gürbüzatik’in organize ettiği tadımda Boğazkere’nin hakkını veren Kavaklıdere, Doluca ve Kayra örneklerinin yanında Diyarbakır’da üretilen ilk Boğazkere’lerin de tadına bakıyoruz. 90 bin şişelik üretiminin büyük bölümünü Sülüklü Han’daki bahçesinde tüketen üreticinin Sülüklü Han ve Aberna markalı şaraplarını ilk ürünler için başarılı buluyoruz.
Bu tadımda bana da söz veriliyor, ben de geçen yıl Gusto Şarap Kulübü’nde tadıp çok etkilendiğimiz 1997 Boğazkere’yi anlatıyorum. “Kavaklıdere arka etiketine 7-8 sene yıllanabilir yazmıştı. Biz ise tam 25 sene yıllandırılmış şarabı yudumladık. Eskitilmeye uygundu, çökmemişti, hâlâ güzeldi… Kısacası, Boğazkere’nin potansiyeli yüksek” diyorum.
Baldan tatlı şire üzümü
Asıl sürpriz ise bağlar… Üzümün yörede bazı bağlarda tele alındığını ve modern bağcılık yöntemlerinin denendiğini görüyoruz. Ama Boğazkere dikkafalı bir “eskikulağıkesik”, öyle modern yöntemlerden, sulamadan filan hoşlanmıyor. “Ben dağların çocuğuyum, beni kendi yabanıl ortamımda bırakın, ben her şeyin hakkından gelirim” diyor. Nitekim düşük rakımlı taban arazilerde sulanarak yetişenlere şarap firmaları da pek yüz vermiyor, hepsi de Çermik ilçesinin kızıl topraklı yüksek platolarında kendi kendine yetişenlerin peşine düşüyor.
Çermik’in bağlarıyla ünlü Kuyuköy’ünün muhtarı İzzet Polat, bağların tele alınmasından yakınıyor
Biz de öyle yapıyor, en şöhretli bağların bulunduğu Kuyuköy’e gidiyoruz. Burada üzüm hakikaten farklı, tanenin neredeyse yarısı kabuk. Asmalar “goble” denilen yer bağlarında, küçük birer ağaç gibi tele sarılmadan yükseliyor. Kimi zaman 55 dereceyi bulan sıcaklık üzümleri kavurmasın, taneler çatlatmasın diye dallar yukarı kıvrılmış, salkımlar yaprakların gölgesine saklanmış. Her bir asma için bu işlem çok zahmetli olduğundan kimi bağcılar telli bağlara geçmişler ama bu kez de üzümler yanmış. Bu yıl kuraklık da mahsulü azaltmış.