Sene 1972 olmalıydı. Öğretmen Okulu’ndan yeni mezun olmuştuk ama, öğretmen yapamıyordu devlet bizden. Çünkü yaşımız 18 olmamıştı daha. Mahalleden iki şahit ile mahkemeye gidip, “Kaza-i Rüşd” kararı aldırdık. Yani, yaşımız 17 olmasına rağmen, 18’lik olgunluğa sahip olduğumuza karar vermişti hâkim. Böylece de Konya’nın Yunak ilçesinin Zaferiye köyünün Haraba mezrasındaki tek derslik okulda öğretmen olabilmiştik. Gelecek iki senemiz, Anadolu’nun fiziki olarak tam ortasında olmasına rağmen, kendinizi hâlâ geçen yüzyılda zannedeceğiniz bir köyde, öğretmen olarak geçecekti.
ŞEHİRLERİN TEKDÜZELİĞİ
Bu girişi niye yaptık? O zaman ile bu zaman arasında, 53 tane koca yıl geçti. Yaklaşık 50 dünya ülkesine konser ve konferanslarımız için gidebilecek bir hayat sahibi olduk. Her gittiğimiz ülkenin şehirlerinden ziyade, köylerinde kaldık ve gözlemlerimizi oralara yoğunlaştırdık. Çünkü büyük şehirler hep aynı idi. Sanki bir yüksek otorite, tüm bu şehirlere fotokopi yapılmış bir plan ve sosyal hayat göndermişti. Yani Jakarta ile İstanbul, Delhi ile Ankara’nın farkı, o kadar da fazla değildi. Biz de gözlemlerimizi daha geleneksel hayatın hâlâ devam ettirildiği köylere yoğunlaştırdık. Farklılığın ve orijinalliğin hâlâ devam ettiği bu yerler ve buradaki insanlar, hayatımıza daha fazla güzellikler katabilecek karakterdeydiler ve öyle de olduğunu, yıllar geçtikçe daha iyi anlayacaktık.
ŞEHİR BALONLARKEN KÖY ÖLÜR
Dünyanın bu 50’ye yakın ülkesindeki köyler ve kırsal hayat ile ilgili ilk gözlemimiz, tüm ülkelerin oldukça da bilinçli şekilde, köylerini ve köylülerini yok etme çabaları idi. Hem de bu çabalar oldukça planlı ve sonuç alıcı idiler. Yani, ABD’nin Teksas eyaletindeki bir köy ile memleketimiz olan Mersin’in köylerinde şahit olduğumuz göç ve yok olma süreci, o kadar benzemekte idi.
https://www.aydinlik.com.tr/koseyazisi/koyunu-ve-koylusunu-yok-eden-dunya-523981