Tükettiğimiz yiyeceklerin içi de dışı kadar temiz ve güzel mi?

Bir ailenin genç nesline aktarabileceği en değerli miraslardan birinin sağlıklı beslenme kültürü olduğuna inanıyorum.
Ben; Çukurova’nın bereketli topraklarında, sağlıklı beslenme alışkanlıklarının yerleşmiş olduğu bir aileye doğmuş biri olarak kendimi bu konuda şanslı hissediyorum ve bu bilinci etrafıma yayarak sürdürmeye özen gösteriyorum.
Aslında üzerinde yaşadığımız bereketli Anadolu toprakları eğer kulak verecek olursak beslenmeye dair binlerce yıldır nesilden nesle aktarılan kadim bilgilerle dolu.
Fakat geçtiğimiz 20-30 yılda yetersiz eğitim, bilinçsizlik ve çiftçiyi desteksiz bırakan tarım ve hayvancılık politikaları gibi sebeplerle bereketli topraklarımızdan yeterli verimi alamamaya, bilinçsiz zirai ilaç kullanımına yenik düşmeye ve tarım arazilerini rant uğruna kaybetmeye başladık.
Bu süreç topraktan uzaklaşmayı hızlandırdı. Hem bireylerin toprakla teması hem de tarım üreticisi ile tüketicinin birbiriyle olan teması günden güne azaldı.
Büyük şehirlerden başlayıp adım adım küçük yerleşimlere hızla yayılan irili ufaklı marketlere teslim olduk.
Başta, daha önce bir arada görmeye alışık olmadığımız ürün çeşitliliğini aynı çatı altında sunan büyük marketler hayatı pratikleştirdi ve bu hal birçoğumuza cazip geldi. Fakat zaman içinde bakliyattan, tahıla, kuru yemişten ekmeğe, etten süt ürünlerine, meyveden sebzeye her şey plastik paketlere girdi.
Ürünlerin raf ömrünün daha uzun olması için insan sağlığına zararlı pek çok kimyasal da bu gıdalarla birlikte paketlerin içinde yerini aldı.
Topraktan koptukça, nüfusun büyük bir kısmı büyük şehirlerde kümelendikçe, verimli topraklar betona teslim oldukça yerel üretim yetersiz kalmaya başladı ve meyve sebze karayolu ile bir yerden başka bir yere taşınmaya başladı.
Bu durumun bir sonucu olarak da üretici ile tüketici arasına yollar, kilometreler, depolar, büyük marketler, haller girdi. Bu uzun yolculukta, hasat edildikten günler sonra mutfağımıza girebilen meyve ve sebzelerin de bize ulaşana kadar besin değerleri bir hayli düştü.
Marketlerde uzun süreler raflarda, buzdolaplarında bekleyebilen besin ürünlerine de organik veya taze olduğu iddia edilen meyveye sebzeye de artık güvenimiz kalmadı.
Birebir ilişki kurduğumuz yerel üreticiler ve yerel üretici pazarları dışında semt pazarları da artık güven vermekten çok uzak. Günler önce topraktan koparılmış ve hangi zirai ilaca maruz kaldığından emin olmadığımız ürünler kilometrelerce yolculuk yapıp hallerde toplanıyor. Günlerce pazar pazar gezdikten sonra mutfaklara ulaşıyor.
Başından böylesi yolculuklar geçen bir meyve veya sebzenin taze kalması ya da besin değerini koruyabilmesi mümkün değil.