Türkiye’nin COP 31’e ev sahipliği yapmasının kesinleşmesi, Ankara’ya büyük bir diplomatik prestij kazandırırken, iklim politikalarının dünya kamuoyu tarafından mercek altına alınacağı bir dönemin de kapısını açtı. Uzmanlar, özellikle kömürden çıkış ve iklim kanununun revizyonu gibi adımların siyasi iradenin samimiyetini göstereceğini söylüyor.
Antalya’nın 2025 yılında Birleşmiş Milletler İklim Değişikliği Çerçeve Sözleşmesi’nin 31. Taraflar Konferansı’na (COP 31) ev sahipliği yapacağı kesinleşti. Türkiye’nin 2022’den bu yana Avustralya ile yürüttüğü yoğun diplomasi trafiği sonucunda varılan anlaşmaya göre, müzakerelere Avustralyalı bir temsilci başkanlık edecek.
İklim politikaları alanında uzun yıllardır çalışmalar yürüten Dr. Nuran Talu, bu gelişmenin Türkiye için yalnızca bir organizasyon başarısı olarak görülmemesi gerektiğini vurguladı.
alu’ya göre COP 31, Ankara’nın iklim değişikliğiyle mücadeledeki performansının dünya ölçeğinde sınanacağı bir döneme işaret ediyor.
“Hazırlık süreci siyasi samimiyeti gösterecek”
Türkiye’nin iklim politikalarının uluslararası kamuoyu tarafından eleştirel bir gözle izleneceğini belirten Talu, hazırlık sürecinin ülkenin gerçek niyetini açığa çıkaracağını ifade etti. Talu, geçmişte fosil yakıtlara bağımlı ülkelerde düzenlenen COP’ların büyük protestolara sahne olduğunu hatırlatarak, “Eğer COP 31’i sadece bir etkinlik değil, bir iklim politikası eşiği olarak görmek istiyorsak, kömürden çıkış hedefini en üst siyasi ağızdan duymamız gerekir. Bunun yasal, kurumsal ve finansal düzenlemelerle desteklenmesi gerekiyor” ifadelerini kullandı.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın kısa süre önce açıkladığı 500 bin sosyal konut projesinin, Türkiye’nin COP 31’de sunabileceği güçlü bir ‘iyi uygulama’ örneği olabileceğini belirten Talu, konutların iklim dostu teknolojilerle tasarlanmasının önemine dikkat çekti. Güneş enerjisi, yağmur suyu hasadı ve afet riskine duyarlı yerleşim planlarının projeye entegre edilmesi gerektiğini belirten Talu, bunun sosyal adalet açısından da kritik bir fırsat olduğunun altını çizdi. Türkiye’nin iklim değişikliğinin yol açtığı afetleri yalnızca kriz anlarında ele almaması gerektiğini söyleyen Talu, özellikle tarımda yaşanan don kayıplarının uyum politikalarının aciliyetini ortaya koyduğunu ifade ederek, “Risk analizleri yapılmadan atılan her adım reaktiftir. Oysa Türkiye’nin artık proaktif planlara ihtiyacı var” dedi.

