Kaç yıl hatırlamıyorum ama üniversitedeyken bir süre Karagümrük’te yaşadım. Aynı dönemde Cumhuriyet gazetesinde gece muhabirliğine de başlamıştım ve evi, iş arkadaşım Esat Pala ile paylaşıyorduk. 35 yıl sonra Esat’ın dedikodusunu yapmış olacağım ama biriktirdiği bulaşıkları yıkamışlığım çoktur.
O zamanların Karagümrük’ünden hayal meyal hatırladığım birahaneler, meyhaneler var ama burayı hiç hatırlamıyorum. Üstelik eski evime çok yakın, Karagümrük Stadı’nın hemen karşısındaki bir pasajda. Belki de sandığım kadar Karagümrüklü olamamışımdır.
Adisyondaki tam adı ‘Darvakit Caner Ocakbaşı ve Bira Salonu‘. Cadde üstündeki tabelada Caner Restaurant, pasaj içindekinde Caner Pub. Hangisini tercih ederseniz.
Caddeyi arka sokağa bağlayan pasajın sol tarafı neredeyse tamamen Caner’e ait ama dışarıdan bakınca tam bir kapalı kutu. Pencereleri buzlu cam, ana giriş kapısı fiyakalı bir kulüp kapısı gibi, hani girmeye çekiniyor insan. Benim gibi yabancıları içeri davet eden tek şey, tombul bira şişesi formundaki kara tahta üstüne tebeşirle yazılmış ‘Bira 75 ₺‘ yazısı.
İçerisi birbirine bağlı upuzun iki salondan oluşuyor. Birkaç masaya dağılmış müşterilerin çoğu biracı. Tek başına rakı içen beyefendinin karşısındaki masaya oturup önce yine bira istedim. Tek markanın biri malt iki çeşidi var. Rakıcı beyefendinin arkasındaki geniş pencerenin iki yanında Karagümrükspor’un kırmızı-siyah çubuklu iki forması çerçeveletilip asılmış; birinin ortasında Mustafa Kemal Atatürk, diğerinde Nedim Küçükcan’ın fotoğrafı var.