Bir darı ambarının üzerinde oturuyoruz ancak açlık sınırında yaşıyoruz. Adeta bereketin ortasında varlığımızı unutmuşçasına, zengin toprakların sunduğu fırsatları göz ardı ediyoruz. Oysaki ekonomik atılımlarımızdan biri elimizin altında duruyor. Sanırsın bilerek isteyerek bu duruma mahkûm olduk.
Türkiye, 7 iklim 4 mevsim, suyu, faunası, florası, endemik varlığı ve biyo-çeşitliliğiyle göz kamaştırıcı bir coğrafya… Buğdayın ana vatanı, tarım toplumunun neşet ettiği yer. Gel gör ki biz bu cennet coğrafyayı “cinnet coğrafya” haline getirmiş, bereketinden istifade edememiş açlık çeker olmuşuz.
EKİLMEYEN ARAZİ BIRAKMAMALIYIZ
Tarım bizim fırsat penceremiz. Bu fırsat alanını kullanmamızın yolu; ekilmeyen arazi bırakmamızda yatıyor. Yıllardır yatan araziler var. Devlet ekilmeyen arazi bırakmamalı. Arazi sahiplerine üretimden kira ödeyebilir ama işletme becerisi ve ekonomiye katkısı olmalı. Atıl duran toprak nesillere zarar…
Kimi miras yoluyla kimi köyden kentte göçenler yüzünden yığınca tarla boş duruyor. Hatta bazıları ekilmeyince tarla vasfını dahi kaybetmiş. Kimi ormanlaşmaya başlamış… Bu arada tarım yapabilmek için tarla peşinde koşan Beyza Aydın hanımefendiyi hatırlıyorum; “tarla olsa ekip biçeceğim” diyor.