“Rakı sofrasının ana yemeği olmaz”
Aslında ara sıcak lafı bana göre yanlıştır. Çünkü rakı sofrasının ana yemeği olmaz. Küçük küçük sıcaklar ve sonrasında bir tatlıyla final yapılır. Bu sefer de böyle yaptım. Önden gün batımında, yani sofraya oturmadan açık havada, ilk kadehlerin ilk yudumların yanına klasik eşlikçileri kavun, yağlı ama sert bir beyaz peynir, kaymak gibi bir lakerda, B’nin kendi yaptığı tuzlu balık ve tabii hepsinin yanına Kars tereyağı ve kızarmış ekmek.
Güneş gittikten sonra hava hızla soğuyor. Öyle olunca da içeri girmek şart oluyor. Yani sofraya ve içeride yanan şömine çıtırtısına geçiliyor. Sofraya otururken dışarıdakileri de elbette masaya taşıyorum ama mezelerimi de koymuş oluyorum. Bu seferkiler fava, enginar, pancar ve yoğurtlu bi’şey.
Sanki hepsi bildiğimiz mezeler, değil mi? Hem evet, hem hayır. Çıkış noktaları geleneksel olsa da son halleri öyle olmadı. Tabii ki, hepsi bir Şemsa’ca yorum buldu. Yine de ortak noktaları önceden hazırlanmış ve misafir gelmeden hemen önce son hallerine gelip, servis tabaklarına yerleşmiş olmaları. Yani kolaylık.
En Ayvalıklı fava
Fava pişerken en klasik, en Ayvalıklı haliyle pişti. Kuru bakla, zeytinyağı, su, tuz, şeker, bir baş soğan ve yarım limon. Hepsi bir tencerede uzun uzun pişti, kendiliğinden eridi gitti ve kıvamını buldu. Pişmesi 2 gün önceydi, bugün öğleden hemen sonra tezgaha çıktı. Son yarım saate girerken zeytinyağı ile, çiğden, kıvamını ayarladım üstüne kendimce bir tekmil düşündüm.
Kırmızı soğan yerine yeni baş yapmış taze soğanlardan incecik doğradım, onları yine ince doğranmış acı olmayan biber turşusu ve bahçenin fındık turplarıyla mıncıkladım. Dereotu ekledim, birazcık da limon sıktım bu karışıma ve yağla açılmış servis tabağına konmuş favanın ortasına bıraktım. En son sofraya giderken yine zeytinyağı.