Cumhurbaşkanı adayının ya da ittifakın ekonomi bakan-bakan adaylarının bir araya gelerek artık tek bir hedefi anlatmaları gerekiyor. Seçimlere az bir süre kala buna ihtiyaç var.
14 Mayıs’taki seçimlerde en belirleyici olacak noktalardan birinde yazmaya-sormaya devam. Barınmadan en temel gıda maddelerine ulaşmaya toplumun geneline yansıyan büyük problemlerle nasıl mücadele verilecek? Sosyal devlet anlayışı nasıl uygulanacak? Piyasa fetişizmi ile devletin her konuda belirleyici olduğu bir yapı arasında nasıl denge nasıl kurulacak? Acı reçete kime fatura edilecek? İktidara talip muhalefet bunu daha çok, daha net anlatmalı.
Siyasetin kulis bilgileri ya da hararetli belagatının, bunlarla ilgili yazılarımın dışındayım üç gündür. İzmir’de ‘İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne katılan akademisyenler, düşünürler, siyasetçileri dinliyorum. Notlarım arasında ilk sırada Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selva Demiralp var. Söylem-algıdan bahsediyor. Tablolarla gösteriyor. Ne diyor iktidar? Enflasyon global bir problem. Doğru mu doğru? Peki fark ne? Türkiye bu problemi en yakıcı şekilde yüzde 60’lar düzeyinde yaşıyor. Ki bu rakamın bile makyajlı olduğu biliniyor. Peki dünyanın diğer ülkelerinde ne düzeyde enflasyon oranı? Yüzde 5 ile 10 arasında…Kopup giden istikrarsızlığıyla ünlü Arjantin ile Türkiye. Peki demokrasi ve bilim ile yönetilen ülkeler ne yapmış enflasyonla mücadele için? Ülke sayısını da verelim 90 ülke. Geçici olarak faizleri artırmış sonuç almaya başlamış. Türkiye tam tersini yaparak felaketin boyutunu büyütmüş.
Bir diğer söylem: Enflasyon pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sebebiyle arttı. Demiralp anlatıyor:
“Bizim enflasyon problemi yok dediğimiz dönemdeki rakamlar bile pandemi sonrası tüm dünyanın enflasyon var dediği rakamların üzerinde kalıyor. Enflasyona izin verirsen, enflasyonun ekonomi üzerindeki daraltıcı etkisi sadece bugünkü talebi kısmakla kalmıyor. Yatırım iştahını azaltarak geleceğe dönük üretim kapasitesini de yavaşlatıyor. Yatırım bizi geleceğe, yeni kuşaklara bağlayan köprü anlamında önemli…”
Burada Selva Demiralp’e noktalı virgül koyup ‘gelecek’ ile ilgili konferansta konuşan isimlerden birinin cümlelerini aktarayım.
Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota. Diyor ki:
“1980 sonrası doğan kuşağın gelir ve servete ulaşması daha zor. Rekabetçi ve emeğin değerinin giderek azaldığı bir dünya düzenine doğdular çünkü. 1990 sonrası doğanlar için durum iyice zorlaştı. Yoksul bir ailede doğan çocuğun yoksul olma ihtimali artık daha yüksek.”
Siyasetin kulis bilgileri ya da hararetli belagatının, bunlarla ilgili yazılarımın dışındayım üç gündür. İzmir’de ‘İkinci Yüzyılın İktisat Kongresi’ne katılan akademisyenler, düşünürler, siyasetçileri dinliyorum. Notlarım arasında ilk sırada Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Selva Demiralp var. Söylem-algıdan bahsediyor. Tablolarla gösteriyor. Ne diyor iktidar? Enflasyon global bir problem. Doğru mu doğru? Peki fark ne? Türkiye bu problemi en yakıcı şekilde yüzde 60’lar düzeyinde yaşıyor. Ki bu rakamın bile makyajlı olduğu biliniyor. Peki dünyanın diğer ülkelerinde ne düzeyde enflasyon oranı? Yüzde 5 ile 10 arasında…Kopup giden istikrarsızlığıyla ünlü Arjantin ile Türkiye. Peki demokrasi ve bilim ile yönetilen ülkeler ne yapmış enflasyonla mücadele için? Ülke sayısını da verelim 90 ülke. Geçici olarak faizleri artırmış sonuç almaya başlamış. Türkiye tam tersini yaparak felaketin boyutunu büyütmüş.
Bir diğer söylem: Enflasyon pandemi ve Rusya’nın Ukrayna’yı işgali sebebiyle arttı. Demiralp anlatıyor:
“Bizim enflasyon problemi yok dediğimiz dönemdeki rakamlar bile pandemi sonrası tüm dünyanın enflasyon var dediği rakamların üzerinde kalıyor. Enflasyona izin verirsen, enflasyonun ekonomi üzerindeki daraltıcı etkisi sadece bugünkü talebi kısmakla kalmıyor. Yatırım iştahını azaltarak geleceğe dönük üretim kapasitesini de yavaşlatıyor. Yatırım bizi geleceğe, yeni kuşaklara bağlayan köprü anlamında önemli…”
Burada Selva Demiralp’e noktalı virgül koyup ‘gelecek’ ile ilgili konferansta konuşan isimlerden birinin cümlelerini aktarayım.
Gelecek Partisi Ekonomi Politikaları Başkanı Kerim Rota. Diyor ki:
“1980 sonrası doğan kuşağın gelir ve servete ulaşması daha zor. Rekabetçi ve emeğin değerinin giderek azaldığı bir dünya düzenine doğdular çünkü. 1990 sonrası doğanlar için durum iyice zorlaştı. Yoksul bir ailede doğan çocuğun yoksul olma ihtimali artık daha yüksek.”
Kerim Rota yüksek enflasyonla mutlak yoksulluğun geri döndüğünü söyleyip gençlere umut verecek ikinci nesil toplum sözleşmesi öneriyor. Bu arada Bekir Ağırdır’ın tanımıyla ’30 yaşın altındaki 20 milyon seçmenin sandığa götürülmesi’ gerekiyor. Gençlerin sandığa gitmesi için de özellikle muhalefetin umut yaratan bir gelecek vizyonu ortaya koyması.
Selva Demiralp’den devamla. Ekonomide bundan sonra Türkiye’yi kolay bir yolun beklemediğini belirtiyor. Ödenmesi gereken ‘acı reçeteden’ bahsediyor. Umutsuz değil zor da olsa çözümü var diyor.
Haklı… Ancak ortadaki soru çok net: Seçim sonrası ekonomik yıkımın faturasını kim ödeyecek? Acı reçete hangi toplumsal kesimin sırtına binecek. Millet İttifakı’nın ortaklarından İYİ Parti’den Prof. Dr. Bilge Yılmaz‘ı dinliyorum bu kez. Eğitimiyle, ciddiyetiyle sık referans olan bir isim. Şu tespitle başlıyor:
“Abartmak istemiyorum ama yüzyılın enkazını devralacağız.”
Yılmaz bu tespitin arkasından istikrar programı yapılması gerekliliğinden ve acı reçeteden bahsediyor. Konuşmasında farklı yerlerde ‘bu reçete dar ve orta gelirliye çıkartılmayacak’ vurgusu yapıyor. Bir de istikrar programının dışarıda herhangi bir kurum eliyle değil içeride yazılacağını belirtiyor. İttifakın yol haritasını şöyle özetliyor:
Toparlanma ve denge: Doğru liderlik, makro ekonomik istikrar, hukukun üstünlüğü, borçların döndürülmesi.
Doğru teşvikler: Doğru işlere yönlendirilen, kaynakların verimli tahsisini sağlayan, ihracata yönelik yatırım getiren, sanayi ve tarım teşvikleri.
Sıçrama ve birlikte zenginleşme: İnsanca yaşamaya imkan veren yeni işler üreten ekonomik büyüme ve adil gelir dağılımı.
Sıçrama-toparlanmanın nasıl olacağından şöyle bahsediyor:
“Yeni yönetim vizyonuyla, hukukun üstünlüğü sağlandığında, doğru mali politikalarla öngörülebilirlik sağlandığında, ticarete uyumlu dış politikayla.”
Yılmaz ‘ekonomi-dış politika’ bağlantısını şöyle açıyor:
“Türkiye Avrupa’nın yanı başında, hızla ilişkilerimizi düzelteceğiz. Uluslararası güvenlik problemlerimizi çözüp yüksek üretkenliğe geçeceğiz.”
Peki adil dağıtım-birlikte zenginleşme nasıl sağlanacak? Bilge Yılmaz’ın sunumundan öne çıkan iki kısım:
“Sermayenin vergilendirilmesi.”
Tablo ile ekrana da yansıttığı şekliyle aynen şöyle:
“Gelir vergisi dilimleri ile ÖTV ve KDV gibi tüketimden alınan vergilerin yeniden düzenlenmesi, sermayenin vergilendirilmesi ile alım gücünü artıracağız.”
Bilge Yılmaz bunu söylerken aklımdan ‘servet vergisi’ gibi bir çalışma olabileceği geçti.
Yoğun sosyal yardım: Dar gelirliler için sosyal yardımın artacağını ancak esas hedefin bu kitlelerin devlete mahkûm halden çıkarak, üretime katılmaları olacağını anlattı. Asgari ücretin etrafındaki kümelenmenin sona ereceği, formüle bağlanacağı bir döneme de işaret etti.
İYİ Parti’nin ekonomide önemli isimlerinden Bilge Yılmaz. Yine aynı partiden Ümit Özlalevar. Gelecek Partisi’nde Kerim Rota, DEVA’da İbrahim Çanakçı. CHP’de Faik Öztrak, Selin Sayek Böke…
Farklı ekol ve dünya görüşlerinden gelseler de ortak özellikleri bulundukları yere büyük bir çalışma ile gelmiş olmaları, sözlerinin ağırlığı tecrübeleri ve dürüstlükleri. Her birinin ayrı ayrı yerlerde demeçleri, daha önce partilerinin ortaya koyduğu metinlerde yeni dönemde Millet İttifakı’nın nasıl bir yol haritası ortaya koymak istediğine dair bilgiler var. Ancak cumhurbaşkanı adayının ya da ittifakın ekonomi bakan-bakan adaylarının bir araya gelerek artık tek bir hedefi anlatmaları gerekiyor. Seçimlere az bir süre kala buna ihtiyaç var.
Millet İttifakı’nın cumhurbaşkanı adayı CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ile ittifak liderleri bugün İzmir’de alanda olacaklar. Ben de salondan yeniden alana inip notlarımı yazacağım.