Mavi yolculuğun en güzel koyu Göcek’ten Marmaris’in cenneti Hisarönüne uzanan lezzet dolu bir haftasonu ve düşündürdükleri…
Göcek’te ilk kez 2012’de uzun kalmış, o zamanki adı ile Port Göcek‘te bulunan Swissotel‘de BMW’nin bir lansmanında konuklara şarap tadımı yaptırmıştım. Ve bu cennet körfezi çevreleyen sırtlara doğru uzanan dev çamlara, tepelerin denize kadar inen yeşili ile Ege mavisinin buluşmasına hayranlık duymuştum.
12 yıl sonra, yeniden Fethiye‘nin bu şirin kabasasındayım. Birkaç gastronomi yazarı, Doğuş Grubu‘nun turizm yatırımlarını bünyesinde toplayan D-Resort şirketinin davetlisiyiz. Michelin yıldızlı Neo Lokal‘in kurucusu ünlü şef Maksut Aşkar‘ın açtığı iki yeni restoranı keşfedeceğiz. İlk iki günü kasabada geçiriyor, bir yandan da değişen Göcek’i gözlemliyoruz. Kaldığımız D-Resort, eski Swissotel. 2003 yılında marinacılığa giren Doğuş Grubu bu sektörde büyüyüp Port Göcek’i D-Marin Göcek yaparken, oteli de devralmış.
D-Resort’un manzaralı Q Lounge restoranının en iddialı yemeği, siyah havyarlı orkinos tartar.
Kasabanın tam göbeğindeki otelin D Breeze ve Q Lounge gibi restoranlarını deniyor, buralarda lezzetli yemekler yiyoruz. Denize sıfır D Breeze balık ve deniz ürünü ağırlıklı popüler yemekler sunuyor, biri pizza, diğeri de lahmacun ve pide için kurulmuş iki fırın harıl harıl çalışıyor. Burada Mahmut Öztürk ustanın elinden köz patlıcanlı ve kavurmalı nefis bir pide tadıyor, kâğıt inceliğindeki çıtır lahmacununu da beğeniyoruz. Satır kıymalı harçla doldurulmuş enginar dolması ve marine barbun gibi yemekler de bu sahil restoranının çizgisini yükseltiyor. Panoramik bir manzaraya sahip tepedeki Q Lounge ise Zuma esintili Asyatik bir mutfak sunuyor, dekor da yine Doğuş Grubu’nun ortağı olduğu Zuma’yı andırıyor. Burada da siyah havyarlı orkinos tartar, karidesli kabakçiçeği tempura ve pastırmaya sarılı fenerbalığını favoriler arasına alıyoruz.
“Yeni para”nın izleri görülüyor
Göcek, değişen Türkiye’nin ve hayatın her alanına hâkim olan “yeni para”nın izlerinin hemen görülebildiği bir laboratuar adeta. Bir zamanlar turizmden çok yöredeki krom madeniyle bilinen kasaba 90’larda zamanın Cumhurbaşkanı Turgut Özal‘ın yakın ilgisiyle tanınmış, halen de Ege kıyılarının en popüler yerlerinden. Ünlü körfez, doğal olarak lüks teknelerle dolu. Ama teknelerin bazıları koyların yine korunaklı bâkir kıyılarına demir atmak yerine tam da otellerin kalabalık plajlarının önüne demirlemekle ısrarlı. Yüzerken, plajı çevreleyen halatların yanıbaşındaki tekne sahiplerinin telefonlarına kulak misafiri oluyor, mesafenin yakınlığından içtikleri viskinin markasını bile görüyorsunuz. Eski denizci görgüsü, burada tarihe karışmış. “Gemilerinizi biraz açığa demirleyin” diye tekneleri gezen sahil güvenlik komutanını bile dinlemiyor, tartışma uzayınca “Sen benim kim olduğumu biliyor musun?” diyorlar.
Göcekli kaptanlar balıkçı kahvesinde buluştuklarında, kavgaya tutuşan iki tekne sahibinden mafya babası havalarıyla Uzi makineli tabancasını gösterenin, Güneydoğulu aşiret reisinin kimliğini öğrenir öğrenmez nasıl ortadan kaybolduğunu acı acı gülerek anlatıyorlar. Bir milim kımıldamadan günlerce koyda demirleyen teknelerden bazılarının sabah alacasında sintine saldıkları, denizin de eski temizliğinde olmadığı konuşulanlar arasında.
Göcek’in Bedri Rahmi Koyu’ndaki Onno Restaurant, sofistike mutfağı ile öne çıkıyor.
Gerçi görevimiz değişen Göcek’in sorunlarını tartışmak değil, yeni iki restoranı keşfetmek. Bir zodyak bota atladığımız gibi, adını büyük ustanın taa 1974’te, bir mavi yolculukta kayanın üzerine yaptığı balık resminden alan Bedri Rahmi Koyu‘na uzanıyoruz. Sanatçının vârisleri tarafından sık sık onarılan kaya resmi olanca güzelliğiyle görenleri selâmlıyor. Hemen yanıbaşında ise, 4 yıl önce açılan Onno Restaurant var. İşadamları Faik Somer ile Abdullah Akay‘ın kurdukları restoran iki yıl önce şef Maksut Aşkar ile Neolokal’deki ortağı Erim Leblebicioğlu‘nu da bünyesine katmış, dörtlü ortaklık Ege kıyılarının en renkli mekânlarından birini yaratmış. Abdullah Bey’in sanatçı ve tasarımcı eşi, Dice Kayek markasının kurucularından Dilara Akay‘ın ilginç süslemeleri ve İnka totemlerini andıran ışıklı direkleri, küçük koyu kaplayan restorana ayrı bir şirinlik katmış. Burada akşam, gün batarken barda alınan bir-iki aperitifle başlıyor. Hava kararırken masalara geçiliyor, geceyarısı da tekrar bara dönülüp DJ müziği ile iyice coşuluyor.