Besicilere maliyet baskısı daha da artarsa, tamamen ithalata bağımlı hale geliriz. İşte o zaman üretim zincirimiz tamamen kırılabilir. Bu nedenle, sektörü desteklemek ve maliyetleri kontrol altına almak, ülke çıkarları açısından hayati önem taşıyor.
Uzun yıllardır çözülemeyen hayvansal üretim sorunları ve buna bağlı olarak et ve et ürünleri meselesi, bu yıl da gündemimizde olmaya devam edecek. Ancak konuya girmeden önce, sektörün önemli sivil toplum kuruluşlarından biri olan Ulusal Kırmızı Et Konseyi (UKON) tarafından yayımlanan “2024 Yılı Kırmızı Et Sektörü Açısından Değerlendirme Raporu”nda öne çıkan noktalara dikkat çekmek istiyorum.
Rapordaki ilk çarpıcı vurgu, kırmızı etin hem dünya hem de Türkiye açısından stratejik bir ürün haline geldiği ifadesi. Bunun temel nedenleri olarak salgınlar, savaşlar ve iklim değişiklikleri gösteriliyor. Özellikle Çin’de ortaya çıkan domuz gribinin, ülkede oluşan et ihtiyacını sığır etiyle karşılanmasına yol açarak dünya sığır eti fiyatlarını yükselttiği belirtiliyor. Bunun sonucunda, ithalatın piyasalarda ani dalgalanmalara neden olduğu vurgulanıyor. Bu durum, kırmızı et ve canlı hayvan ithal eden Türkiye için çok daha büyük bir sorun anlamına geliyor.
Güney Amerika politika değiştirdi
Daha da vahim olan, dünyanın “sığır deposu” olarak bilinen Güney Amerika ülkelerinin, canlı hayvan yerine hazır et satma politikasına yönelmeleridir. Bu, daha önce belirttiğim gibi, Rusya’nın buğday yerine un satmaya başlamasına benzer bir durumdur. Canlı hayvanı ithal ederek yurt içinde besleyip kesime hazır hale getiren Türkiye için bu değişiklik, maliyetlerin daha da artmasına neden olacaktır.
Raporda, dünya genelinde kırmızı et üretiminin sekteye uğramaması gerektiği ifade ediliyor. Bu nokta çok önemli ne hayvancılığımız ne de bitkisel üretimimiz yabancıların insafına bırakılabilir. Ancak UKON’un maliyet hesapları, besicilerin ciddi zarar ettiğini gösteriyor.