Tarım sektörü, diğer bütün sektörlere göre insan hayatı için vazgeçilmez en önemli ürün olan gıdayı üretmesine rağmen değer olarak kazancı en az olan sektördür. Hatta çoğu zaman çiftçi ürettiği ürününün fiyatını bile belirleme gücüne sahip değildir. Dolayısıyla üretim maliyetini dahi karşılayamamaktadır. Bu nedenle tarım sektöründe genellikle üretici geliri ve refahı düşüktür. Bu durum karşısında çiftçi daha çok kazanabilmek için arttırılabileceği elindeki tek sermaye emeğidir. Toprağını ve parasını arttıramadığı için daha fazla çalışmak zorundadır. Üstü açık bir fabrika olarak, zaten risklere açık bir sektör olan tarımda, üretici daha çok emekle çalışmak zorundadır. Yani çiftçi emeğinin karşılığının hiç bir şekilde alamamaktadır.
Bu nedenle emek sınıfı içinde, belki de kendi sermayesiyle, kendi mülkünde çalışan, kendi kendinin patronu olan çiftçiler emek yoğun çalışmalarına rağmen en fakir emektarlardır.
Sadece işletme sahibi olarak baba değil, aynı zamanda kadının ve çocukların da üretimde mecburen büyük emeği bulunmaktadır. Tarım işletmelerinde gelirin düşük olması mecburen aile iş gücüne olan ihtiyacı arttırmaktadır. Tarım sektöründe kadın emeği ve çocuk emeği de ciddi oranda yüksektir ve onlarda hakkını alamamaktadır. Yani girişimci sermayedar olmasına rağmen diğer bütün sektörlere göre sadece tarım sektöründe işleme sahibi olan çiftçi ailesi emeğinin karşılığını bu kadar alamamaktadır.
Bu durum tarımda gezer göçer tarım işçi aileleri için de geçerlidir. En zor şartlarda, en ağır işlerde çalışan tarım işçileri de kadın, erkek, çoluk çocuk çalışmalarının karşılığını alamamaktadırlar. Herhangi bir sektörde asgari ücretle çalışan bir işçinin sahip olduğu sosyal hakların çok daha azına, insani yaşam koşullarından uzakta, daha az ücretle çalışmaktadırlar. Maalesef burada da kadın ve çocuk işgücü yine istismar boyutunda emeğinin karşılığının alamamaktadır.
Bu durum göz önüne alındığında 1 Mayıs İşçi ve Emek Bayramını belki de en fazla hak edenler tarım emekçileridir.
Bu bayram dünyanın birçok yerinde “emek ve dayanışma” bayramı adı altında kutlanmaktadır. Emeğinin karşılığını alamayan işçinin işverene karşı örgütlü mücadele vermesini ve grev, sendika gibi yollarla dayanışma içinde hakkını aramasının ön plana çıkartıldığı gündür.
Peki, çiftçi hangi patrona karşı kafa tutacak ve kimden hakkını soracaktır? İşte burada ciddi bir çelişki ve tarımda emeğin ve hakkın korunması hususunda özel bir durum doğmaktadır.
Dünyanın birçok yerinde, örneğin İspanya Mondragon’da işçiler tarafından kurulmuş dev “Emek Kooperatifi” bulunmaktadır. İşçiler haklarını kooperatifleri sayesinde korumaktadır. Kooperatiflerin tarım alanında kadın ve çocuk işçilerin haklarını da korudukları, hatta sosyal statülerinin ve insani ihtiyaçlarının yükseltilmesine yönelik en etkin çalışmaları yaptıkları bilinmektedir.
Japonya’da ailelerin özellikle de kadınların ağırlıkla oluştukları tüketim kooperatifleri, üretici tarım kooperatifleri ile doğrudan işbirliği yaparak birlikte kazanmanın ve haklarını korumanın yollarını bulmuşlardır. Hatta bu kooperatiflerde Japonya’nın kadim kültürlerinin, örf ve adetlerinin korunması ve gelecek nesillere aktarılması için kooperatifler üreticilerin çocuklarını daha erken çocukluk dönemindeyken tarım ile tanıştırmakta, tarlada kendilerinin yetiştirdiği ürünleri mutfakta pişirmeye kadar uzanan bir süreçte eğitmektedirler. İleri yaşlara kadar sürdürülen bu eğitimler ile doğaya ve tarıma olan saygı ve bilinç toplumda yükseltilmektedir. Ayrıca genç Japon çiftçilerin sektörde kalması sağlanmaktadır.