Küçük ada ülkeleri, bir yandan iklim değişikliğinin etkilerine karşı fiziksel önlemler alırken, bir yandan da uluslararası arenada haklarını savunmaya çalışıyor. Bu yalnızca onların kendi hayatta kalma mücadeleleri değil, aynı zamanda dünyanın geri kalanı için de güçlü bir iklim dayanışması çağrısı…
39 eyalet ve 18 ortak üyeden oluşan bir grup olan Gelişmekte Olan Küçük Ada Devletleri (SIDS), Birleşmiş Milletler tarafından artan deniz seviyelerine ve dünya ısınırken daha şiddetli aşırı hava koşullarına karşı özellikle savunmasız olarak kabul ediliyor. Ancak bu devletlerin birçoğu, ağır bir borç yükü altında eziliyor ve bu borç yükü aynı zamanda iklim krizine yanıt verme ihtimalini de engelliyor. Küçük ada ülkeleri, uzun süredir zengin ülkelerin neden olduğu karbon emisyonları nedeniyle iklim finansmanına erişim talep ediyor. Bu talepler, COP29 İklim Zirvesi’nde bir kez daha dile getirildi. Ancak bu talep yıllık 300 milyar dolarlık küresel bir hedefle sınırlı kaldı.
Ciddi bir varoluş krizi
Bu hayal kırıklığı, adaları kendi başlarının çaresine bakmaya mecbur ediyor. Bu da çok farklı çıkış yollarını beraberinde getiriyor.
Pasifik Okyanusu’ndaki küçük ada ülkesi Tuvalu, iklim değişikliğinin etkileri nedeniyle 2050 yılına kadar kara parçasının büyük bir kısmının su altında kalabileceği gerçeğiyle yüzleşiyor. Bu yalnızca Tuvalu’ya özgü bir sorun değil; deniz seviyesinin yükselmesi ve aşırı hava olaylarının sıklaşması, düşük rakımlı ada devletlerini ciddi bir varoluş krizine sürüklüyor.
Solomon Adaları’ndaki trajik durum, beş küçük adanın tamamen kaybolmasıyla başlamış durumda. İklim değişikliğinin etkileri, yalnızca fiziksel alan kaybıyla sınırlı değil; kıyı taşkınlarının ekonomilere etkisi de her geçen yıl artıyor. Bilim insanları, 2050’ye kadar küçük ada ülkelerindeki kıyı taşkınlarının yıllık ekonomik zararları 9 ila 11 kat artıracağını tahmin ediyor.