Dünya Çiftçiler Günü’ydü. Cumhurbaşkanı Erdoğan, Ziraat Odaları Birliğinde şu iki müjdeyi duyurdu:
Bir: Türkiye’nin planlı tarımsal üretime geçmesini sağlayacaklar.
İki: Tarım yapılan tüm alanları kayıt altına alarak, destekten faydalanan çiftçi sayısını artıracaklar.
Tersinden çıkan mesaj belli. Planlı tarımsal üretime henüz geçmemişiz. Ve tarım yapılan tüm alanlar henüz kayıt altına alınmış değil.
Tasarruf ve verimlilik paketi açıkladığınızda nasıl kamu yönetimindeki israf ve verimsizliği de kabul etmiş oluyorsanız…
Hantal, obez devleti fazla kilolarından kurtaracağınızı söylediğinizde nasıl o kiloları kimin aldırdığını ve diyete girmek için şimdiye ne beklediğinizi de akla düşürüyorsanız…
Tarım vaatleriniz de böyle tersini düşündürür. Gelecekte yapacaklarınız listesi, aynı zamanda 20 yıldır hâlâ yapmamış olduklarınızın listesidir.
Fakat haksızlık etmeyelim, 20 yıldır tarımda hiçbir şey yapılmadığı anlamına gelmez.
Bardağın boş tarafına bakıp dolu tarafını görmezsek olmaz.
Cumhurbaşkanı; dün dolu tarafını şiirsel bir dile dökmüş, Âşık Veysel’den alıntılarla şöyle diyordu:
“Evet, insanoğlunun sadık yâri (kara) topraktır. Toprak olmazsa; bitki olmaz, nebatat olmaz, hayat olmaz. Toprak olmazsa ne dünyada kalacak yer, ne de öteki aleme göçünce yatacak yer bulabiliriz.
Biz toprağa ne kadar değer verir; ihtimam gösterirsek, toprak da bizi besler, yaşatır, bağrına basar. Şayet emek vermez, alın teri dökmez, gerekli altyapıyı kurmaz, gerekli yatırımı yapmazsanız toprak da size bakmaz, sizi doyurmaz, beslemez.”
Âmenna!
Peki bizi bağrına basan, başında taşıyan bu toprak anaya vefâmızı nasıl mı göstermişiz? Şöyle:
“440 tarımsal ovamızı koruma altına aldık. Tarsim ile çiftçimizin alın terini koruyoruz. Tarım sektörü ile ilgili gerçek dışı iddialar gündeme geliyor. Türkiye’nin tarım politikası kötüleniyor. Bu iddialar eli nasırlı çiftçilerimizin emeğine hakarettir. Her ülke gibi bizim de sıkıntılarımız var ama Türkiye’de tarım bitti, demek sadece cehalet değil art niyetin işaretidir.”