Geleceğin yeme politikası, şimdi biz Türklere Mars kadar uzakta. Ama bu pahalılık sürerse, aç ölmek yerine, alternatif beslenmeye kapıları açacağız sanırım.
Soru şu: 2025’te ne yiyeceğiz?
Kolay zannedilen ama yanıtlaması çok zor olan bir soru.
Daha doğrusu bir Türk için zor bir soru.
2025’te bir şeyler yiyeceğiz ama ne yiyeceğiz?
Kazık yiyeceğimiz malum! Ya yemek olarak?
En doğru yanıt “Ne bulursak” olmalı!
Ekonomiden pek anlamam. Hele ekonomistlerin kullandığı kelimeler, yabancı dil gibi gelir bana. Ama enflasyon gibi basit kavramların yabancısı değilimdir.
Bu yıl, sebze ve meyveye gelen ve gelecek olan zam yüzde 49 civarında olacakmış. TÜİK’in hesaplaması böyle.
“Doğrucu Davutlar”, ise bu rakamın çok daha yüksek olacağını söylüyorlar.
Yani, 2025’te bol bol sebze yemeği yemek zor görünüyor.
Anlaşılan pazar yerleri gündüz boş kalacak. Kapanma saatlerine doğru da “çürükçü, çarıkçıların” hücumuna uğrayacak. Yani çöpler didiklenecek!
Et, düğünlerde takılacak takı kadar kıymetlendi. Öyle mangalların üstüne çeşit çeşit et dizip, caka atma zamanı tarihte kaldı.
Kavurmayı, döneri, kebabı, etli güveçleri hatta cızbız köfteleri unutun artık. 2025 yılı sofralarının et fakiri olacağı herkesin malumu.
Belki tatlandırmak için biraz kıyma. Çok yavan olmasın diye kemik ve et suyu!
Çocukluğumda kasaba gidip, 100 gram, 250 gram kıyma aldığım çok olmuştur! O günlere dönüş yeniden başladı!
Balık tezgahları, mücevher dükkanı vitrini gibi. Değil bakmak önünden geçmek bile zor. Kıytırık istavrit, kıraça bile ateş pahası.
Demem odur ki, 2025 sofraları balığa da hasret kalacak.
Kümes hayvanları da başını kaldırdı gidiyor. Allah’tan kanat var da, iki kemik arasındaki 10 gram etle nefsimizi köreltiyoruz!
İthal etler karkas geliyor. Yani içi temizlenmiş tüm gövde. Sakatatları göndermiyorlar. Bizde de kesim azaldığı için, sakatat da kıymete bindi. Bu gidişle boklu kokoreçe, işkembe çorbasına, mumbara, kelle-paçaya da hasret kalacağız!
Kuzu beyni bulmakta zorlanmaya başladım. Kapı kapı dolaşıyorum, yok. Bulsam, hovardalık edip bir tane alacağım, bol limonlu, maydanozlu salatasını yapıp, yanında rakımı yudumlayacağım.
İçki faslına girmiyorum. Hem çok pahalı hem sakıncalı.
Akşamcıların çoğu rakı imalatçısı oldu. Türkiye’nin dört bir yanında, evler rakı imalathanesine döndü. Herkes kendi yaptığı rakıyla övünüyor veya kendi yaptıkları rakıyla ölüyorlar.
Peynir, ekmek ve zeytine ne dersiniz?
Bir zamanlar, yoksulluğun simgesi olan üçlü!
Onları da artık unutmak lazım. Fiyatları insanın iştahını kapatacak düzeye geldi.
Özetleyelim o zaman: Et, sebze, süt, meyve, balık yemek 2025’te imkansız gibi!
Tabii tüm Türkiye’yi katmıyorum işin içine. Bir avuç insanı çoğunluktan ayırıyorum. Onların sofraları her zamanki gibi ballı, börekli, serpme olacak.
Ünlü şefler 2025 mönülerini, varlıklı kesimler için yapacaklar.
Çoğunluğun ne yiyeceğine ise, belediyelerin, Kent Lokantaları’nın aşçıları karar verecek!
Zannediyorum protein artık bakliyattan alınacak. Sebze için pazar bitimindeki “Çer çöpler” toplanacak.
Biz de durum böylesine karanlık.
Ya dünya mutfakları 2025 ve ötesi için neler yapacak?
Dünya mutfaklarına yön veren beslenme uzmanları, şimdi de gözlerini doğadaki “Börtü Böcek’e” dikti.
Aklınıza gelebilecek her canlı, yemek olup, önünüze konacak!
Dünyanın ünlü şefleri, alternatif malzemelerin ve fantezi mönülerin peşinde koşuşturup duruyor.