Dün, her yıl olduğu gibi yine Öğretmenler Gününü idrak ettik!
Çocukluğumun, gençliğimin öğretmenleri, üniversite hocalarım gözümün önünde resmi geçit yaptı… Lisedeki edebiyat öğretmenim, (aynı zamanda velim) Gönül Hatay Eren’i, sayemde epey çile çeken o büyük öğretmeni, özlemle, minnetle andım…
–Sonra bugünün öğretmenlerini düşündüm…
Daha doğrusu, karnını bile doyuramayan, yoksulluk sınırının çok altında yaşamaya çalışan, bulursa ikinci, hatta üçüncü iş yapmaya razı, çoluk çocuğunu bırakın tatile, bir yemeğe, bir sinemaya bile götüremeyen, geleceğe ait umutlarını yitirmiş eğitim emekçilerinden söz ediyorum…
İstatistikleri açın, ataması yapılmadığı için intihar eden, inşaatlarda, mahalle pazarlarında, marketlerde çalışan öğretmen sayısı karşısında içiniz parçalanır…
–Yüzbinlerce!
Oysaki öğretmenlik, bu topraklar üzerindeki en kutsal meslek(ti)… Düşünsenize, 6 yaşından itibaren ülkenin geleceğini kuracak, ilerletecek milyonlarca çocuğumuzu onların ellerine teslim ediyoruz… Aslında üzerine titrememiz gereken öğretmenlerin çektiği yoksulluktan, ezilmişlikten en az yönetenler kadar bizler de sorumluyuz…
Biliyor musunuz; Mustafa Kemal daha Kurtuluş Savaşı sürerken, öğretmenleri Ankara’da toplamış ve onlara “asıl büyük savaşı verecek olan sizlersiniz. Cehaleti ve geriliği sizlerin sayesinde aşacağız” demişti…
–Tüm bu ideallere ihanet ettik!..
Köy Enstitüleri gerçeği!
Halbuki, Cumhuriyetin ilk döneminde öğretmen demek, önünde ayağa kalkılıp, saygıyla düğmelerini iliklemek demekti!..
https://www.nefes.com.tr/yazarlar/umit-zileli/ogretmen-ile-koy-imami-82733

