Koç Grubu’nun toplam kombine geliri, Türkiye’nin gayri safi yurt içi hasılasının yüzde 7’sini aşıyor. Topluluk şirketlerinin ödediği vergilerin devletin toplam vergi gelirleri içindeki payı ise yüzde 8’e ulaşıyor. Türkiye’nin en büyük grubu olmasının yanı sıra, küresel ölçekte de önemli bir konuma sahip. 61 ülkede, 130’dan fazla üretim ve satış şirketiyle faaliyet gösteren topluluk; 45 ayrı dilin konuşulduğu ofisleri ve 46 farklı para birimini yöneten hazine birimleriyle tam anlamıyla uluslararası bir yapı sergiliyor.
Böylesine bir ağırlığa sahip bir grubun başındaki isim olan Ömer Koç, geçen hafta benim de izlediğim bir toplantıda önemli bir uyarıda bulundu; “Bilhassa pandemi sonrasında uluslararası siyasete hakim olan dinamikler açık gösteriyor ki, İkinci Dünya Harbi sonrasında tesis edilen dünya düzeni büyük ölçüde değişiyor” dedi.
Gerçekten de dünya artık sürekli değişen dinamiklerle şekilleniyor. Tek kutuplu düzenin yerini çok kutuplu fakat kuralsız bir sisteme bıraktığı bir dönemin içindeyiz. Bu geçici bir süreç mi? Emin değilim; ancak “yeni normal”in bu olduğuna yönelik inancın giderek güçlendiği açık.
Peki, bu yeni dünya düzeninin temel özellikleri neler?
Ömer Koç’a göre:
– Sulhun en kıymetli müşterek menfaat olmaktan çıktığı,
– Uluslararası ilişkilerde istişarenin yerini kaba kuvvetin aldığı,
– İkili çıkar uzlaşılarının çok taraflı stratejik ittifaklara tercih edildiği,
– Al-ver pazarlıklarının değerlerin önüne geçtiği,
– Serbest ticaretin değil, jeopolitik hesaplarla belirlenen gümrük vergileri ve kısıtlamaların esas olduğu,
– Ve gittikçe artan risklerle dolu bir dünya düzeni oluşuyor.

