Yeşil, kırmızı ve sarı mercimek; her mevsim kolayca bulabildiğimiz, mutfaklarımıza sık sık konuk ettiğimiz lezzetler ama son zamanlarda bu mercimeklere bir yenisi daha eklendi. Siyah mercimek olarak da anılan beluga mercimeğini de sıkça duyar olduk. Bu haftaki yazımda muhteşem bir karbonhidrat kaynağı olan bu besinin faydalarını sizlere anlatmak istiyorum…
Siyah mercimek olarak da bilinen beluga mercimeği, Türkiye’de yeni yeni kullanılan bir bakliyat çeşidi. Ancak bu bakliyatın tarihi M.Ö. 6 bin yıllarına kadar dayanıyor. Özellikle o dönemlerde, özellikle Nil Nehri, Fırat bölgesi ve Dicle Nehri yakınlarında yetiştirilmiştir. Bundan 8 bin yıl önce ise Anadolu ve Mezopotamya’da yetiştirilmiştir. Siyah mercimek, bu topraklara özgü bir mercimek olsa da 1900’lü yıllarda Amerika’da ticari olarak yetiştirilmeye başlanmıştır. Ülkemizde ise Ege ve Güney Anadolu bölgelerinde siyah mercimek yetiştiriciliği yapılıyor. Bu mercimeğin her mevsim kolay bir şekilde bulunması mümkündür çünkü dayanıklı bir yapıya sahiptir. Siyah, küçük ve parlak yüzeyli olan beluga mercimeği, beluga havyarına oldukça benzediğinden bu şekilde adlandırılmıştır.
ANTİOKSİDAN ZENGİNİ
Beluga mercimeğini diğer mercimek çeşitlerinden ayıran en önemli özelliği siyah rengi. Antosiyanin adı verilen antioksidanlar sayesinde siyah rengini alan beluga mercimeği, bu sayede çeşitli hastalıklara karşı da kalkan görevinde diyebilirim. Antosiyaninler; şeftali, çilek, nar, kiraz, yaban mersini, böğürtlen, ahududu, kırmızı lahana, kırmızı soğan, patlıcan gibi koyu kırmızı, mavi, siyah meyve ve sebzelerde bulunan antioksidan özellikteki pigmentlerdir. Antosiyaninler, diğer antioksidanlara göre serbest radikal temizleme potansiyeli daha yüksek antioksidan kapasitelere sahiptir. Antosiyaninler, antioksidan savunmayı arttırarak kronik hastalık risklerini azaltır. Yapılan çok değerli bir çalışmada antosiyaninin tip 2 diyabetlilerde kan şekeri seviyelerinin yükselmesini engellediği ve insülin duyarlılığını artırdığı tespit edilmiştir. Ayrıca bu bileşiklerin, oksidatif hasarı ve inflamasyonu hafiflettiği, DNA hasarını onardığı, kanser hücrelerinde apoptozu tetiklediği, lipoprotein oksidasyonunu azalttığı, vasküler endotelyal fonksiyonunu iyileştirdiği böylece kardiyovasküler hastalıklardan koruduğu ve nörotoksisitenin iyileştirilmesine katkı sağlayarak Alzhemier’a karşı koruduğu tespit edilmiştir.