Küresel ısınma ve buna bağlı iklim değişimi, başta akademik camia olmak üzere birçok kurum ve kuruluşun raporlarında sıklıkla yer alan bir gerçek.
Özellikle de son yıllarda artan kuraklık, aşırı yağışlar, seller, orman yangınları, mevsimsel kaymalar ve nihayetinde tarım ürünleri üretiminde ve dolayısıyla fiyatlarında bariz bir şekilde görülen dalgalanmalar, her bir ferdin rahatlıkla gözlemleyebildiği, reddedilmesi mümkün olmayan olaylar.
TBMM Çevre Komisyonu Başkanı Murat Kurum; geçen temmuz ayında tüm zamanların rekor seviyesinde bir sıcaklık yaşadığımızı, iklim değişikliğiyle deniz ve okyanus suyu ve toprak sıcaklıklarının aşırı şekilde arttığını ve nihayet gıda krizlerine, yüksek gıda enflasyonuna yol açan kuraklığın ve ani hava olaylarının kendisini giderek daha çok hissettirdiğini söyleyerek tehlikeye dikkat çekiyor.
Nature dergisi ise iklim değişikliği nedeniyle dünyanın kayıtlara geçmiş en sıcak yılını geçirdiğini yazdı. Geçen haftaki “Yeşil ekonomi: son bir fırsat mı?” başlıklı yazımızda konuya bir giriş yapmış, ümitlerimizi ve endişelerimizi özetlemeye çalışmıştık. Bugün ise daha çok ülke olarak bu alanda neler yaptığımıza ve muhtemel gelişmelere odaklanacağız.
Ülke olarak hangi aşamadayız?
İklim değişikliği konusunda, ülke olarak, 191 ülkenin ve Avrupa Birliği’nin taraf olduğu Kyoto Protokolüne 2009’da imza atmamızla başlayan yolculuğumuz, 2021 Ekim ayında Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı’nın kurulması ve aynı ayda Paris İklim Anlaşmasının TBMM’de onaylanması ile devam etmiştir. Böylelikle 2053 yılına kadar karbon-nötr bir ülke olma taahhüdünü vermiş olduk. Karbon-nötr olmak, net sıfır karbon hedefine ulaşmaktır.