Gıda güvencesizliği ülkenin en önemli gündemi olarak karşımızda duruyor. Toplumun geniş kesimlerinin yeterli ve nitelikli gıdaya erişimi gün geçtikçe zorlaşıyor. İktidarın tarım politikalarıyla yıldan yıla azalan ve niteliksizleşen tarımsal üretimle son üç yılda artık yamaların da tutmadığı bir düzleme geçildi. Okula aç giden, tok hissetmek için su içen çocukların, komşudan istediği şekerle çocuklarını doyuran yoksul ailelerin, ucuz ekmek ve et kuyruklarında perişan olanların; maliyetin altına üretmeye mecbur bırakılanların, şirketlerin elinde yoksullaşanların, toprakları ve üretim araçları gasp edilenlerin sesi meclise, OVP metinlerine, politika belgelerine, ortak mutabakatlara yansımıyor.
Durumun vahametini anlamak ve acil harekete geçmek için ne bekleniyor bilmiyoruz ama yine yeni bir veriyle güncelleme yapalım. Dünya Bankası 2 Ekim’de Gıda Güvenliği Güncellemesi (Food Security Update) yayımladı. Yurtiçi gıda fiyat enflasyonunun dünya genelinde yüksek seyretmeye devam ettiği vurgulanan raporda, düşük gelirli ülkelerin yüzde 52,6’sında, alt-orta gelirli ülkelerin yüzde 86,4’ünde ve üst-orta gelirli ülkelerin yüzde 64’ünde enflasyonun yüzde 5’in üzerinde olduğunu ve birçoğunda çift haneli enflasyon yaşandığını saptıyor. Dahası 165 ülkenin yüzde 79,4’ünde gıda fiyat enflasyonunun reel olarak genel enflasyonu aştığı ifade ediliyor.
Türkiye de bu ülkelerden biri. Rapor, aynı zamanda gıda fiyat enflasyonu en yüksek 10 ülke arasında Lübnan, Mısır ve Sierra Leone’yi takip eden 4. sırada Türkiye’nin olduğunu gösteriyor. Elbette bu bizler için sürpriz değil. Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) geçtiğimiz haftalarda yayınladığı Gıda Fiyat Endeksi Ağustos ayında küresel gıda fiyatları son iki yılın en düşük seviyesine indiğini söylerken, Türkiye İstatistik Kurumu (TÜİK) verileri gıda fiyatlarının Ağustos 2020’den bu yana 36 aydır aralıksız arttığını; gıda enflasyonun yıllık yüzde 72,86, aylık yüzde 8,48 olarak gerçekleştiğini ifade ediyordu zaten.