İktidarın faşist bir rejim inşası için siyasallaştırdığı yargı sopası ile sivil darbe girişimine karşı son 15 gündür uzun zamanların en büyük kitlesel eylemleri yapılıyor. Yüz binlerce, milyonlarca yurttaş hukuk, adalet, özgürlük, demokrasi talepleri ve yoksulluğa karşı meydanları dolduruyor.
Ülke bir yanda tarihinin en büyük gösterileri ile çalkalanırken öte yandan yağmacı sermaye kesimi tıkır tıkır işlerine devam ediyor. Yargı, iktidardaki sermaye partilerinin direktifleri ile hareket ediyor. Açılan birçok çevre davası da şirketlerden yana sonuçlanıyor.
En son, 2003 yılında Kanadalı TÜPRAG şirketinin Kışladağ Altın Madenine verilen ÇED olumlu kararı ile ilgili AİHM’nin “adil yargılama hakkı ihlali” kararını takmayıp “ÇED raporu hukuka uygun” diyen Uşak İdare Mahkemesini örnek olarak verebiliriz.
Suyumuzun başını altıncılar tuttu!
Öte yandan İzmir’in içme suyu havzasında 14 yıldır altın işletmeciliği yapan yine TÜPRAG Altın Şirketine ait Efemçukuru Altın Madeni kapasite artışına devam ediyor. Hem de yüz binlerce İzmirlinin içme suyunu sağlaması planlanan Çamlı Barajına su taşıyacak derelerin bulunduğu alanlarda.
Çamlı Barajına altın madeni bu bölgede çalışabilsin diye 14 yıldır ÇED izni vermeyen siyasi iktidar geçtiğimiz aylarda bu blokajını kaldırmış, barajla ilgili ÇED süreci başlatılmıştı. Hem altın madeni hem içme suyu barajı, üstelik aynı bölgede nasıl olacak? Aslında bu sadece İzmirlilerin değil, Kaz Dağı’nda içme suyu havzasında işletilen, işletilmek istenen altın madenleri nedeniyle Çanakkalelilerin de merak ettiği bir soru.