Filmi izleyince neden ‘Pot-au-Feu’ adının verildiğini, hatta daha uygun olduğunu anlıyorsunuz. Diğeri, D’odin-Bouffant’ın Tutkusu/La Passion de Dodin-Bouffant’ adını Fransız yemek yazarı Marcel Rouff tarafından yazılan kurgusal romandaki gurme Dodin’in hikayesinden, daha doğrusu romanın başlığından alır.
Cumhuriyetimizin 100. yılı kutlu olsun!
Görmeyi beklediğim filmdi… Yeşil Papaya’nın Kokusu, Bisiklet, İmkânsızın Şarkısı ile tanıdığım Vietnam asıllı Fransız yönetmen Tràn Anh Hùng filmine Cannes’da En İyi Yönetmen ödülünü kazandıran “Şeflerin Aşkı” adı yakıştırılırsa, tabii ki yemek üzerine bir film ve öykünün kahramanlarının “şef” olduğu düşünülebilir…
Ancak, ‘yemek temalı’ film denildiğinde akla gelen Babette’in Şöleni/Babette’s Feast gibi mutfak/yemeği konuya kattığı bir gerçek.
Cannes’da en iyi yönetmen ödülü -anlatı özgünlüğü, dil, müzik, sinematografi vb. dışında yemek sanatı ve tada övgü olarak filmin anlatısı okunursa, San Sebastian Mutfak Sineması/Culinary Sinema yarışmalı bölümünde ödül alması son derece yerinde.
Filmin adına gelince “Pot-au-Feu”… Bir Fransız yemeği…
Dana eti ve kış sebzeleriyle yapılan ve uzun süre pişmesi gereken Fransız mutfağının sembol yemeklerinden biri. Kısaca, “yahni”.
Filmi izleyince neden “Pot-au-Feu” adının verildiğini, hatta daha uygun olduğunu anlıyorsunuz. Diğeri, “Dodin-Bouffant’ın Tutkusu/La Passion de Dodin-Bouffant” adını Fransız yemek yazarı Marcel Rouff tarafından yazılan kurgusal romandaki gurme Dodin’in hikayesinden, daha doğrusu romanın başlığından alır:
“The Passionate Epicure: La Vie et la Passion de Dodin-Bouffant, Gourmet”.
1924’de roman yayımlanır ve 1972’de televizyon filmi gerçekleşir. Filmin İngilizce adına gelince ‘Şeflerin Aşkı’ adını aratıyor, “The Taste of Things/Şeylerin Tadı”.
FRANSA’YA BİR AŞK MEKTUBU
Sinema yazarı Jonathan Monovich (Filmint.) şef-mef aşkı filan demeden “Trần Anh Hùng’in bu yeni filminin Fransa’ya bir aşk mektubu” olduğunu söylüyor.