Devletin politikasından/icraatından anlıyoruz ki, toprak dağıtımı ve yatırımlar dâhil her adım, demografik yapının Türkleştirilmesi amacıyla, Şark Islahat Planı temelinde belirlenen plana göre atıldı. Hatta uzun yıllar pek kamu yatırımı yapılmadı.
Son yıllarda hatırlanmasa da öncesinde dilden düşmezdi: Toprak reformu. Her modernizm ve feodalizm tartışmasının değişmez konusuydu. Böylece feodalizm/ağalık düzeninin tasfiye edileceği, Kürtlerin ekonomik refahının artacağı hatta sorunun çözüleceği de iddia edilmiştir. Söylemde kalmadı, çok da yazıldı. Sonuç mu? Sıfır.
1945’te Çiftçiyi Topraklandırma Kanunu da çıkartıldı, ama lafta kaldı, toprak reformu yapılamadı. Tartışılmış olsa da devlet, aslında topraksız “soy ve dili Türk” olmayan çiftçiye toprak verilemeyeceğini resmen talimata yazmıştı. Kastedilense, “Toprak reformu yapılamaz; çünkü Kürt sorunu var”dı.
Talimatname ırkçıydı, 2510 sayılı İskân Kanunu gibi.
’70’lerde devrimci hareketlerin ortak talebiydi: “Topraksız-yoksul köylünün topraklandırılması.” Toprak devrimiyle feodal üretim ilişkileri tasfiye edilecekti. Devrimci mücadelede net anlaşılır bir dille de sloganlaştırılmıştı: “Herkese İş, Köylüye Toprak, Halka Hürriyet!”
O yıllardan bugüne epey zaman geçti. Artık tartışılmaz oldu. Sosyo-ekonomik yapı hayli değişti, neredeyse kır tasfiye edildi. Toprak özelinde tartışılmasa da halen tarımın yapısal sorunları önceliğini korumaktadır.
1960 ve 1970’lerde şehir nüfus payında artış sürdü; 1960’da yüzde 68 olan kırın payı, 1980’de 56’ya geriledi.