Kapitalist dünyanın ağzının tadı çoktan bozuldu. Mevzuyu anlamak, anlatmak isteyene Holywood meydanı ardına kadar açık. Dünyanın sonunun geldiğini, her nevi halkla ilişkiler çalışmasına katık eden “son 8 hasat türünden soslu pazarlama faaliyetleri” sübliminal mesajların harç edildiği manipülasyon hareketlerine gebe.
Muhtaç olduğumuz kudret “dinde, bilimde, mistisizmde” hangi referansı kabul edersek edelim mihmandar “tohum, toprak, tarım.” 76. Cannes Film Festivali’nde, en iyi kadın oyuncu ödülü Nuri Bilge Ceylan’ın yönettiği “Kuru Otlar Üstüne” filmindeki performansıyla Merve Dizdar’a verildi.
Coğrafyanın kaderini kedere dönüştüren “öze yolculuk hikayesinin mükâfatı” azalan milli coşkumuza, büyüyememe performansı ve hayal kırıklıklarımıza can suyu oldu. Ahir zamanın trendi “ilmi ledünden araklama, öze dönüş metaforları.” İlerisi mottoya tohum ekmek, fona tohum takas iliştirmek. Herkesin derdi hayatı anlamak, anlamlandırmak…
Zamanın algısına yönelik sanatın içine zerk edilmiş tarımsal hülasalar, pek revaçta, bir nevi yeşil yıkama.. Yapılan araştırmalar 2050 yılında, yılın sadece 200 gününün verimli bir şekilde kullanılabileceğini öngörüyor. Ekonomi, tarım, yemek, ibadet yılın yarısı nadasta.
İnsanlık her açıdan kendine yeni bir format atmanın eşiğinde. “Öleceğiz pazarında hayatta kalmanın yolu” içimizde yeşermeyi bekleyen “insanlık tohumuna ulaşmak.” “Bilim, kültür ve inanç” üçgeni ile hayata tutunmaya çalışanların hakikat arayışında tohuma inanmak en konforlu yol.
Netflix’in çok izlenenlerinde “Onarıcı Tarım” isteyene buğday tohumu, isteyene insanlık tohumu vadediyor. Seçmesi kolay sorumluluğu büyük. Zamanın arazlarının kol gezdiği evrende, dervişin gönül dergâhında yeşeren, öze dönüş çalışmaları her türden kötü niyetli gayrete açık.