Yaklaşık bir milyon tür, önümüzdeki yıllarda yok olma tehdidiyle karşı karşıya². Bu durum yalnızca doğanın meselesi değil; gıda güvenliğinden temiz suya, halk sağlığından iklim kararlılığına kadar yaşamın temel taşları bu krizle birlikte sarsılıyor³. Ve Türkiye — eşsiz bir coğrafyada yer alan ülke — hem risklerin hem de çözüm yollarının kesişim noktasında duruyor⁴.
Yok oluşa sürüklenen bir ağ: Biyoçeşitliliğin kriz anatomisi
Doğanın çöküşü tek bir nedene indirgenemez; ancak uluslararası bilimsel bulgular, beş ana başlıkta ortaklaşıyor² ⁵:
Habitat kaybı – Ormanlar, sulak alanlar ve bozkırlar yerini beton ve tarım alanlarına bırakıyor.

Açık kömür madenciliği için yok edilen Akbelen Ormanı – © İkizköy Çevre Komitesi
Aşırı kullanım – Doğal kaynakların sınır tanımayan sömürüsü.
İklim değişikliği – Türlerin ritmini bozuyor, dağılımlarını altüst ediyor.
Kirlilik – Tarım zehirlerinden plastik atıklara, ışık ve gürültü kirliliğine kadar birçok tehdit ekosistemlere sinsice işliyor.
İstilacı türler – Yerli yaşam formlarıyla rekabet ederek ekosistem dengesini sarsıyor.
Bu dinamikler birbirine sıkıca bağlı; biri diğerini tetikliyor. Etkileri yalnızca biyolojik değil, toplumsal kırılganlığı da artırıyor. Bu kriz artık sadece çevresel değil, çok boyutlu bir küresel acil durum⁶.
Sınırda bir zenginlik: Türkiye’nin doğası
Türkiye, üç kıtanın kavuşma noktasında yer alan, doğal miras açısından zengin bir mozaik. Yaklaşık 12.000 damarlı bitki türü, bunların dörtte biri yalnızca bu topraklarda bulunuyor⁷ ⁸.
Üç küresel sıcak noktanın kesiştiği bu topraklar (Akdeniz, Kafkasya, İran-Anadolu), yalnızca kara ekosistemleriyle değil, kuş göç yollarının kalbinde yer almasıyla da öne çıkıyor. Türkiye, 184 Önemli Kuş Alanı ve 313 Önemli Doğa Alanı’na ev sahipliği yapıyor⁹ ¹⁰.
Ancak bu eşsiz zenginlik, hızla artan tehditler silsilesi altında eziliyor, yok oluyor, artık nefes alamıyor. Türkiye, son 50 yılda sulak alanlarının %60’ını kaybetti¹¹. Korunan kara alanlarının oranı hâlâ %9’un altında¹². Bu tablo, sorunların yalnızca doğadan değil, yönetişimden ve uygulama eksikliğinden de kaynaklandığını gösteriyor.
Göç yollarındaki tehlike: Kuşlar ne anlatıyor?
Her yıl milyonlarca kuşun üzerinden geçtiği gökyüzümüz, aslında canlı bir alarm sistemi gibi çalışıyor:
Orta gerilim hatları, özellikle büyük kuşlar için ölümcül olabiliyor¹³.

Orta gerilim hattında elektriğe çarpılarak ölen bir şah kartal © Mehmet Hanay
Rüzgâr türbinleri, göç yollarıyla çakıştığında çarpışma riskini artırıyor¹⁴.
Sulak alanların kaybı, göçmen kuşların dinlenme ve beslenme alanlarını yok ediyor¹¹.

Su toplama havzasında devam eden kaçak yapılaşma ve su sistemlerine müdahale ile doğal yapısı bozulan Bargilya Tuzla Sulak Alanı – Milas, Muğla © Nuran Akkılıç
Tarım zehirleri ve kaçak avcılık, kuşları doğrudan ve dolaylı biçimde etkiliyor¹⁵ ¹⁶.
Bu tehditler, şah kartal Aquila heliaca Savigny, 1809, küçük akbaba Neophron percnopterus (Linnaeus, 1758), dikkuyruk Oxyura leucocephala (Scopoli, 1769) ve toy Otis tarda Linnaeus, 1758 gibi sembolik türleri doğrudan etkiliyor. Bu türlerin azalması, yalnızca tekil kayıplar değil, ekosistem dengelerinde yaşanan ciddi kırılmalar anlamına geliyor.
Doğanın statüsü: Kanunlarda var, gerçekte nerede?
Türkiye, çok sayıda ulusal ve uluslararası çevre sözleşmesine taraf olsa da, uygulama aşamasında önemli sorunlar yaşanıyor¹² ¹⁷. Doğa, hâlâ sıklıkla faydaya dayalı gerekçelerle korunuyor ve “kullanılabilir kaynak” olarak görülüyor.
Buna karşılık, yükselen bir etik çerçeve olan doğa hakları yaklaşımı, doğayı yalnızca “faydalı” olduğu için değil, kendi başına bir değere sahip olduğu için korumayı öneriyor¹⁸. Türkiye’de henüz yasal karşılığı olmasa da İkizköy, Deştin, Validebağ ve Munzur gibi yerel hareketlerde bu düşünce güçleniyor¹⁹.
Dönüşüm mümkün: Umuda giden dört yol
Türkiye’nin doğasını korumak, sadece türlerin değil, toplumsal bütünlüğün de korunması demek. Bu bağlamda, geleceğe dönük umut verici dört temel yaklaşım öne çıkıyor:
Bilim temelli doğa yönetimi, tür ve habitat izleme, açık veri, uzun vadeli planlama²⁰
Katılımcı koruma modelleri – yerel bilgi ve demokratik katılımı içeren yapılar²¹