Tatlıdan tuzluya, çiğden pişmişe kadar farklı şekillerde kullanılan bu sebze, dört mevsim sofralarımızı renklendiriyor.
İlk olarak 5 bin yıl önce Orta Asya’da yetiştirilmeye başlanan havuç, köklü geçmişiyle mutfaklarımızda yerini buldu. Latince “carota” adını taşıyan bu sebzenin anavatanı, günümüz Afganistan toprakları. Ancak bugünkü parlak turuncu rengini alması için Avrupa’ya kadar uzanan bir yolculuğa çıkması gerekti. 17. yüzyılda Hollandalı botanikçilerin geliştirdiği turuncu havuç, zamanla dünyanın dört bir yanına yayıldı ve modern sofraların vazgeçilmezi oldu. Ülkemizde ise havuç en çok Ankara’nın Beypazarı ilçesinde yetişiyor.
Havucun mutfağımızdaki hikâyesi, onu yalnızca bir salata veya çorba malzemesi olmaktan çıkarıyor. Tatlıdan tuzluya, çiğden pişmişe kadar farklı şekillerde kullanılan bu sebze, dört mevsim sofralarımızı renklendiriyor. Rengiyle hem gözlere hitap eden hem de içerdiği beta karoten sayesinde sağlık açısından sayısız fayda sunan havuç, bağışıklık sistemini desteklemesi, göz sağlığını koruması ve cilt yenilenmesine katkı sağlamasıyla tanınıyor.