Tarım Bakanları görev süreleri boyunca, öncelikli olarak dikkat çekiyor:
“Atıl arazileri hububat, baklagiller, yağlı tohumlar ve yem bitkileri başta olmak üzere stratejik ürünlerin ekimi için değerlendireceğiz…”
“Atıl arazileri 1 metrekare boş kalmayacak şekilde tohumu toprakla buluşturacağız…”
***
Dikkat çektikleri diğer husus:
“Tarım alanları (arazi), mera ve orman alanlarının toplam büyüklüğü 78 milyon hektar…
Arazilerimizi koruyacağız, kullanacağız ve denge sağlayarak arazilerimizi geliştireceğiz…” “28 milyon hektarlık tarım arazimizde, 32 milyonun üzerinde tarım parseli mevcut; bu arazilerin veri tabanını oluşturacağız ve toplulaştıracağız…”
***
Sonuç mu?
Sulayabildiğimiz ekili araziler, bugün itibarıyla:
8 milyon hektarın biraz üzerinde…
***
Bu nedenle…
Örneğin:
İhraç ettiğimiz makarna ile unun buğdayını ithal etmek zorunda kalıyor…
İşleyip ihraç ettiğimiz nohut, fasulye, mercimeğin yüzde 90’ını ithal ediyor…
Örneğin: Bakliyatta, yağda, şekerde market fiyatları, gelişmiş ülkelerin de üzerinde seyrediyor…
VELHASIL
Yağ, bakliyat, yem gibi ürünlerdeki arz eksiğimizin iki önemli nedeninin, ‘Arazileri atıl bırakmak’, ‘Kullandığımız arazilerin büyük bölümünü ise verimsiz kullanmak’ olduğunu biliyoruz… (aracılar, navlun, işçi, girdi maliyetleri farklı yazı konusu)
***
Bu bilgi ve potansiyele rağmen:
Sayısı azalan ‘üretken’ çiftçimizi de, ‘küçük ölçeğe’ hapsediyoruz…
Maliyet düşürememesini, verimlilik artıramamasını teşvik etmiş oluyoruz… Bu yolla sermaye/tasarruf/yatırım/teknoloji/ istihdam geliştirmesini de engelliyoruz…