Enflasyon ile mücadele eden tüm ülkeler, farklı gelişmişlik düzeyleri ve sosyo-ekonomik yapıları olsa da aynı para ve maliye politikalarını uygulayarak bu mücadeleyi kazanmayı umuyorlar. Tabii ki sorunun kökenleri ve ülkelerin ekonomik dinamikleri farklı olduğundan, aynı politikalar gelişmiş ülkelerde olumlu sonuç verip kalıcı çözüm üretirken, gelişmekte olan ülkelerde ise geçici bir süre çözüm sağlıyor.
Dolayısıyla bizim gibi ülkeler bir süre sonra enflasyon döngüsüne tekrar giriyor. ABD ya da Avrupa’da genellikle talep baskısı (zenginlik başa bela) nedeniyle enflasyon oranı bir kaç puan yükseldiğinde faiz başta olmak üzere tasarruf artırıcı ve ekonomiyi soğutan para politikaları ile enflasyonu düşürmeye çalışıyorlar. Başarıyorlar da!
Enflasyon oranı yüzde 6’ya çıkarak krize giren ekonomilerini, 1-2 yıl içinde yüzde 2-3’e indirerek, düzlüğe çıkarıyorlar!
Nedenler farklıysa çözümler de farklı olmalı.
Gelişmiş ülkeler para ve maliye politikalarını bir bütün olarak ele alıp kısa ve uzun vadeli politikaları aynı anda uygularken gelişmekte olan ülkeler sadece sıkı para politikası izleyerek ve rezerv yönetimi yaparak sorunu halledeceğini sanıyor. Zira uzun vadeli ve sabır gerektiren para (MB bağımsızlığı ve şeffaflık) ve maliye (yapısal reformlar) politikalarının getireceği siyasal riski almak istemiyorlar.
2021 yılında enflasyonu düşürmek için izlenen düşük faiz politikası ile daha önce defalarca uygulanmasına rağmen kalıcı çözüm getirmeyen faiz politikasının tersi uygulanarak faiz-kur-enflasyon döngüsü kırılmaya çalışılmış, ancak geleneksel politikalarda yapılan hata yapılarak merkeze yine sadece faiz konulmuştur. Düşük faiz, kredi desteği ve üretim artışı ile fiyatların düşüşü sağlanmak istenmiş ancak enflasyon beklentisi nedeniyle düşük faizli krediyi sadece bazı firmalar kullanabildiğinden beklenen üretim artışı gerçekleşmemiştir.
Yani irrasyonel plan işlemedi!
Bu yapıyı bir kaç yılda kurmadık, bir kaç yılda da kurtulamayız!