Küçükken çok tutumluydum. Her konuda… Mesela kardeşimle bana getirilen çikolataları o anında hüpletir, bense buzdolabına koyar, lokma lokma yerdim bitmesin diye. Ve çoğunlukla bir iki ısırıktan sonrasını görmezdim. Birkaç yaş küçük erkek kardeşim pişkin pişkin “Yemesem bozulacaktı n’apayım” der, bu durum da bizimkilerin hoşuna gider, kahkahalarla gülerlerdi. Çocukluğumdaki kara deliklerden birinin hep bu olduğuna inandım. Çünkü büyüyünce aşırı eliaçık olmanın yanında her köşede gizli saklı çikolata yiyen bir insana dönüştüm.
Mayrlife doktorlarından psikoterapist Immanuel Fruhmann ile yaptığım seanslara kadar kendi teşhisimi kendim koymuştum. Diyorum ya, bu merkezde sizi ruhunuzla ve bedeninizle birlikte ele alıyorlar. Fazla konsantre olabilen bir insan değilim, buna rağmen zihinsel olarak epeyce derinlere inebildiğim birkaç seans yaptık.
Tamamını yazsam birkaç köşe yazısı çıkar. Ama şöyle özetleyeyim: Birkaç saat süren diyaloglu seansın ardından yazarak dikey ve yatay davranışla temel ihtiyaç analiz çizelgesi çıkardık. Beni ben yapan huylarımdan girdik, korkularımdan çıktık. Sonuç olarak vesveselerimin bana kazandırdığı nur topu gibi ‘koşullu tepkiler’le yüzleştim. Bu altta yatan psikolojik nedenleri anlamak, gizli yeme davranışlarımı ilk kez ciddiyetle ele almanın yanında aslında gıdayla daha sağlıklı bir ilişki kurmama da vesile oldu.