Atıkları yüzde 90 azaltıyor, üretimi yerelleştiriyor, enerji verimliliğini artırıyor. 3D baskı, yalnızca bir teknoloji değil; sürdürülebilirlik kültürünü yeniden inşa eden sessiz bir devrim olarak değerlendiriliyor. 3D baskının büyük ölçekli çözümleri gerçeğe dönüştürüp dönüştürememesi ise teknolojide değil; doğru politikalar ve iş modellerinde saklı.
Atıkları yüzde 90 oranında azaltıyor, enerji verimliliğini artırıyor, üretimi yerelleştiriyor… Ürünlerin daha hafif tasarlanabilmesi enerji tüketimini ve malzeme ihtiyacını azaltıyor.
3D baskı yalnızca teknolojik bir yenilik değil, sürdürülebilir üretim için yeni bir paradigma olarak yükseliyor.
Columbia Üniversitesi’nden robotik mühendisi Hod Lipson, daha 2011 yılında “İkinci sanayi devriminin ortasındayız” diyerek bu dönüşümü öngören bir isim. Bugün geldiğimiz noktada otomotivden modaya, sağlıktan konuta kadar geniş bir alanda kullanılan 3D baskı teknolojisi, onun öngörüsünü doğruluyor.
Dijital üretim; atıkları azaltmak, enerji verimliliğini artırmak ve ekonomide malzeme döngüselliğini güçlendirmek amacıyla giderek daha fazla kullanılıyor. Küçük 3D yazıcılar bugün birkaç yüz Euro’ya satın alınabiliyor. Bu gelişmeler, teknolojinin artık sadece büyük sanayi devlerinin elinde olmadığını gösterirken, demokratikleşen üretim araçları, sürdürülebilirlik vizyonunu da daha kapsayıcı kılıyor.
İkinci Sanayi Devrimi mi?
Lipson, 3D baskının “hayatımızın her yönünü dönüştüreceğini” iddia ettiği dönemde, aslında bu devrim bir süredir filizleniyordu. İlk ticari 3D yazıcı SLA-1, 1980’lerin sonunda Amerikan firması 3D Systems tarafından piyasaya sürüldü. Teknolojinin hız, malzeme ve doğruluk konularındaki gelişmeleri, uzmanların 3D baskının küresel ekonomiyi kökten değiştireceğine inanmasını sağladı.
Bugün 3D baskı, otomobilden modaya, konuttan sağlığa kadar birçok sektörde kullanılıyor. Ve gelecekte, verimliliği ve düşük maliyetiyle kaynak kullanımını azaltarak iklim ve doğa dostu bir düzene geçişi kolaylaştırma potansiyeli taşıyor.