Havalı bir giriş yapıp, dilimize yerleşen klişelerden bahsederek ahkâm kesmek değil niyetim. Bizzat kendiminkinden, Nedim’in (1681-1730) “var içinde” redifli gazelinin bir beyitinden oluşan, yukarıdaki sabit klişemden bahsediyorum. Gazel, Türkçe Divan edebiyatının en yaygın şekillerinden biri. Bu beyiti pek severim “amma”, gazelin tamamını okuyayım da hepimiz bilelim ne konuştuğumuzu:
“Bir söz dedi cânân ki kerâmet var içinde
Dün geceye dâir bir işâret var içinde
Meyhâne mukassî görünür taşradan amma
Bir başka ferah başka letâfet var içinde
Eyvah o üç çifte kayık aldı karârım
Şarkı okuyup geçdi bir âfet var içinde
Olmakda derûnunda hevâ âteş-i sûzân
Nâyin diyebilmem ki ne hâlet var içinde
Ey şûh Nedîmâ ile bir seyrin işitdik
Tenhâca varup Göksu’ya işret var içinde”
Efendim, bu gazelin vezni de şöyle, ki bunu aktarmasam eksik bilgi vermiş olurum, “mef’ûlü mefâ’îlü mefâ’îlü fa’ûlün.”
Dur ey sevgili kâri, yanlış yerde değilsin. Yine bir meyhanede, Texas’tayız. Evet, ‘x’ ile yazılıyor.
Maruzatımı arz edeceğim.
Yücel Demirel’i (62) bilenler bilir. Hem de ‘iyi’ bilir. Bu toprakların Osmanlıca’ya en hakim kişilerinin başında gelir. Tarih Vakfı ve bazı üniversitelerde Osmanlıca dersi verir. Resmi tarih onun konusu değildir. Yapı Kredi Yayınları’nda da editör olarak onlarca kitapta imzası vardır, kimini bizzat yayına hazırlamıştır. Yediden yetmişe binlerce öğrencisi vardır.
Yücel hocayı (bütün ahbaplığımıza rağmen benim için hep Yücel hocadır) sadece bir boyutuyla anlatmak tabii ki olmaz. O, muhteşem bir rakı içicisi ve muhabbet erbabıdır. Espritüelliğinin sonu yoktur.
Ahbaplığımız meyhaneciliğe başladığım ilk yıldan beri süregelir. Müdavimimizdir. Arada birlikte rakı içme bahtiyarlığını da tadarım.
Deniz sevdalısıdır. Akdeniz sularında birlikte yelken basmışlığımız vardır.
Geçen hafta bizim orada oturduk rakı masasına. Söz, bu köşedeki yazılara gelince, “Hadi birlikte gidelim birine de” dedim, ikiletmedi. Maksat muhabbet olsun, her nerede olursa…
Hafta başı mesaj attım, “Saat 19:30 suları, Şehremini.”
Erken gittim tabii. Kabataş-Bağcılar tramvayının Çapa-Şehremini durağında indim. Epeydir bu taraflara gelmiyorum. Sokak aralarında dolaştım biraz. Yeme-içme yerleri çeşit çeşit. Suriye mutfağı artık yerli sayılır, Thai, Endonezya, Musul, Azerbaycan, Özbekistan… Neredeyse dünyanın bütün mutfaklarının temsilcileri var. Escargot, fondü filan aramayın ama.
Büyük Saray Meydanı Caddesi’ni adımlarken gördüm Texas’ı. Hedefimdeki meyhaneye sözüm olsun, illa geleceğim de, şimdi, şu anda Yücel hocayla burada buluşmanın kışkırtıcılığına direnemem. O nasıl isim? Hemen daldım içeri.
Millet Caddesi’ne 50-60 metre mesafede. Girişte sağda ikili, solda dörtlü masaların olduğu salonun bitiminde, sağa dönünce ikinci bir salon karşıladı. Bar, mutfak, tuvalet hepsi burada. Nereye oturacağımı bilemedim. Hiçbiri tüm salona hakim değil. İkisinin birleştiği köşedeki masaya oturdum, olmadı ara ara arkama dönerim. Yücel hocaya Texas’tan konum attım hemen.