Bu meyhane gezmeleri görüşmeye vesile de oluyor. Yoksa adamı ara ki bulasın. Mekânı Gökhan (Eren) önermişti, onsuz gitmek olmaz. Neyse ki Türkiye’deymiş. “İkizleri parka götürüp yatırdıktan sonra gelirim” dedi. Yani 21:30 civarı. Kusura bakmasın, ben o kadar bekleyemem. Çıktım yola.
Vapurla Kadıköy’e geçip rıhtımdan kalkan 14A Alemdağ otobüsüne bindim. Gideceğim yer Küçükbakkalköy’de, en hızlısı 14A. Yarım saat sürdü yol. Başöğretmen Caddesi’ndeki Pala Pub Ocakbaşı da duraktan yürüyerek beş dakika. Daha 18:30 bile olmamıştı içeri girdiğimde.
Caddeye bakan dar cephesine göre içerisi ferah. Girişin solundaki barı geçip ilk masadaki beyefendiye sırtımı vererek yanındaki masaya çöktüm. “Afiyet olsun” selamımı hafifçe doğrularak nezaketle aldı.
Servise bakan genç arkadaşımdan fıçı bira istedim. Tek marka biranın çeşitleri var, siparişim soğuk ve taze.
Gökhan gelene kadar zaman çok, başladım etrafı süzmeye. Salonun sonunda altı kişilik bir grup rakı içiyor, üç de yalnız oturan beyefendi var. 14 masalı mekân sıkışık değil. Beş televizyon ekranı, kör nokta kalmayacak şekilde salona dağıtılmış. O2 ekranından sualtı görüntüleri izliyoruz ama fonda Baba Radyo çalıyor. Ümit Besen, “Seni unutmaya ömrüm yeter mi?” diye soruyor.