Mehmet Şakir ÖRS
Yaşanan ekonomik ve toplumsal gelişmeler, tarımsal gıdanın önemini ve değerini artırıyor. Bir zamanlar kendi kendine yetebilir olmakla övünülen ülkemizde bile bu konu başat sorun haline geliyor.
İçinde bulunduğumuz mevsimsel dönem, doğanın uyanışının, toprağın ve çevrenin canlanışının doyasıya yaşandığı günlerdir. Çiftçi uyanan toprağını süreceği traktörün deposuna nasıl mazot dolduracağını ve tarlasına nasıl olup da gübre atabileceğini düşünürken, gıda alanında da sorunlar büyüyor ve giderek bir krize dönüşüyor. Tahıl ürünlerinden ayçiçeği yağına kadar uzanan sıkıntılara, şimdi de şeker krizi ekleniyor. Bir bakıma şekerin tadı kaçıyor ve adeta “acı”laşıyor!
Aslında şekerde yaşanan sorunun temelinde de diğer birçok gıda ürününde yaşanan sorunların benzeri var. Cumhuriyetin kuruluş döneminde, Mustafa Kemal Atatürk’ün yönlendirmesi ve İzmir İktisat Kongresi’nin kararları doğrultusunda kurulan şeker fabrikalarının özelleştirilip elden çıkarılması. Böylece, fabrikaların kapasitesinin düşmesi ve üretimin azalması… Bir kamu kuruluşu olan Türkşeker’in, 10 şeker fabrikasının özelleştirilmesi ile bir zamanlar yüzde 74 olan kapasitesinin yüzde 30’a, yıllık 2 milyon tonu aşan üretim kapasitesinin ise 1 milyon tona düşmesi…
Sudan fiyaskosu tarımda yaşanan sorunlar ve çelişkiler o denli büyük ki doğrusu insan bunları anlamakta ve kabullenmekte zorlanıyor. Kamuya ait işletmeler özelleştirilip elden çıkarılırken ve buna koşut olarak üretici üretimden koparken, ülke dışında Afrika kıtasında araziler kiralanıp tarım yaptırılmak isteniyor. Üstelik bu anlaşılamaz yanlış kararla, bir de devletin dolandırılmasına neden olunuyor! İnsan bu gerçekleri öğrenince, doğrusu gülmek mi yoksa ağlamak mı gerektiğine şaşıyor!