“Covid-19, doğanın bize mesajı” denilen Yaşayan Gezegen Raporu 2020’ye göre, son 50 yılda canlı türlerinin popülasyonları yüzde 68 azaldı.
WWF ve Londra Zooloji Derneği’nin Yaşayan Gezegen Raporu 2020, son 50 yılda canlı türlerinin popülasyonlarının yüzde 68 azaldığını ortaya koydu. Raporda, “COVID-19, doğanın bize mesajıdır. Bu mesajı, faaliyetlerimizi dünyaya zarar vermeyecek sınırlar içinde yürütmemiz gerektiğine dair bir uyarı olarak da okuyabiliriz. Aksi halde, çevremiz, sağlığımız ve ekonomimiz için ortaya çıkacak sonuçlar felaket boyutunda olacaktır” uyarısı yapıldı.
Dünya Doğayı Koruma Vakfı (WWF) ve Londra Zooloji Derneği’nin (ZSL) iki yılda bir hazırladığı serinin 2020 Yaşayan Gezegen Raporu çıktı.
Çevre sorunları Covid-19’un ortaya çıkışında da etkili!
Rapora göre, COVID-19 gibi hayvan kaynaklı hastalıkların ortaya çıkışında da etkili olan çevre sorunları, yarım asırdan daha kısa bir sürede, dünya genelinde memeli, kuş, çift yaşamlı, sürüngen ve balık popülasyonlarının ortalama üçte iki azalmasına yol açtı.
Londra Zooloji Derneği tarafından sunulan Yaşayan Gezegen Endeksi (YGE), dünyamızın salgınlara karşı kırılganlığını artıran doğa tahribatı ve yaban hayvanlarının yasadışı veya kontrolsüz ticareti gibi etkenlerin, aynı zamanda 1970 ve 2016 yılları arasında omurgalı türlerin küresel popülasyonlarındaki ortalama % 68’lik düşüşün arkasındaki başlıca nedenler olduğunu gösteriyor.
Türkiye’de de doğal alanlarımızı ve tür popülasyonlarımızı hızla kaybediyoruz
Tüm dünyada olduğu gibi Türkiye’de de doğal alanlarımızı ve tür popülasyonlarımızı hızla kaybediyoruz. Örneğin, Ereğli ve Hotamış Sazlıkları, Seyfe, Tersakan ve Eşmekaya gölleri olmak üzere Anadolu’daki pek çok göl son 20 yıl içinde kurudu. Acil önlem almadığımız takdirde Tuz Gölü, Beyşehir, Eğirdir, Akşehir, Burdur, Eber, Kulu Gölü ve diğerlerini de kaybedebiliriz. Büyük Menderes, Gediz, Ergene gibi önemli akarsularımız da her geçen gün biraz daha kirlenerek doğal yaşam için elverişsiz hale geliyor. Son 30 yıl içinde İstanbul’un ormanları çeşitli nedenlerle %17,5 azaldı.
Son günlerde ülke genelinde sıklaşan orman yangınları yalnızca ağaçları değil, burada yaşayan canlı popülasyonlarını da olumsuz etkiliyor. Biyoçeşitlilik açısından çok zengin bozkır ekosistemlerimiz aşırı otlatma ve erozyon riskiyle karşı karşıya.
Karalardaki Düşüşün Ana Nedeni
Doğal Alanların Dönüştürülmesi Yaban hayatı popülasyonlarının bolluğundaki eğilimleri takip eden Yaşayan Gezegen Endeksi’nden hareketle hazırlanan 2020 Yaşayan Gezegen Raporu’nda, doğal hayatın durumu, dünyanın dört bir yanından 125’ten fazla uzmanın katkılarıyla değerlendirildi.
Rapor, dünya genelinde karasal türlerin popülasyonlarındaki keskin düşüşün ana sebebinin, doğal yaşam alanlarının, tarım alanlarına dönüştürülerek yok olması ve bozulması (ormansızlaşma, sulak alan kaybı gibi) olduğunu gösteriyor.
Tatlı su habitatlarındaki yaban hayatı popülasyonlarında %84’lük düşüş, 1970 – 2016 yılları arasında 4.000’den fazla omurgalı türünün 21.000’e yakın popülasyonunu izleyen YGE, tatlı su habitatlarında bulunan yaban hayatı popülasyonlarının %84’lük bir düşüş yaşadığını gösteriyor. Yılda %4’e karşılık gelen bu oran, bir habitat türünün ortalama popülasyonunda görülen en keskin düşüş. Örneğin, Çin’in Yangtze Nehri’nde yumurtlama dönemindeki mersin balığı popülasyonu, akarsu üzerine inşa edilen baraj nedeniyle 1982 ve 2015 yılları arasında %97 oranında azalmış durumda.
Lambertini: “Gidişatı tersine çevirmek için benzersiz bir ortak hareket başlatmalıyız”
WWF Küresel Direktörü Marco Lambertini, rapora ilişkin şu değerlendirmeleri yaptı:
“2020 Yaşayan Gezegen Raporu, insanlığın neden olduğu doğa yıkımının sadece yaban hayatı popülasyonları üzerinde değil, aynı zamanda kendi sağlığımız ve hayatımızın tüm yönleri üzerinde de felakete varan etkilere yol açtığını açıkça ortaya koyuyor. Kanıtları görmezden gelemeyiz; yaban hayatı popülasyonlarındaki bu ciddi düşüş, doğadaki düzenin bozulduğuna ve doğal sistemlerin çökmesiyle birlikte dünyamız için alarm zillerinin çaldığına dair önemli bir kanıt. Yaban hayatının her noktasındaki azalma -denizlerimiz ve nehirlerimizdeki balıklardan tarımsal üretimimizde önemli bir role sahip arılara kadar- beslenmemizi, gıda güvenliğimizi ve milyarlarca insanın geçim kaynaklarını doğrudan etkilemekte.”
Bu bağlantıdan hareketle biyolojik çeşitlilikteki azalma eğilimini tersine çevirmenin aciliyetine de dikkat çeken Lambert, “Küresel bir salgının ortasında olduğumuzu bilerek, on yıl içinde biyolojik çeşitlilik ve yaban hayatı kayıplarını durdurmak ve gidişatı tersine çevirmek için eşi görülmemiş ortak bir hareket başlatmamız gerekiyor. Zamanımız daralıyor. Geleceğimizi, sağlığımızı ve kaynaklarımızı koruma altına almak, her dakika daha büyük önem kazanıyor” diye konuştu.
“Bu gidişat, kararlılık, yatırım ve uzmanlık ile tersine çevrilebilir”
Londra Zooloji Derneği Doğa Koruma Direktörü Andew Terry, Yaşayan Gezegen Endeksi’nin küresel biyoçeşitliliği ölçen en kapsamlı araçlardan biri olduğunu belirterek, “Son 50 yılda ortalama %68’lik bir düşüş felaket demek ve insan faaliyetlerinin doğal dünyaya verdiği zararın açık bir kanıtı. Eğer bu şekilde devam edersek popülasyonlar azalmaya devam edecek, doğal hayat yok olmaya sürüklenecek ve hepimizin bağlı olduğu ekosistemlerin bütünlüğü tehlikeye girecek. Öte yandan, koruma çalışmalarının işe yaradığını ve türlerin yok olmanın eşiğinden geri döndürülebileceğini de biliyoruz. Kararlılık, yatırım ve uzmanlık ile bu gidişat tersine çevrilebilir” dedi.
Biyolojik Çeşitlilikteki Düşüş Eğilimini Tersine Çevirmek İçin Bütünsel Bir Strateji
2020 Yaşayan Gezegen Raporu, dünyadaki doğal alan kaybını önlemek için gerekli çaba gösterilmediği takdirde küresel biyolojik çeşitliliğin azalmaya devam edeceğini gösteren öncü bir modelleme de içeriyor.
WWF ile 40’tan fazla STK ve akademik kurumun ortaklaşa yazdığı modelleme, insan kaynaklı doğa kaybını durdurmanın ve biyoçeşitlilikteki düşüş eğilimi tersine çevirmenin ancak daha cesur ve daha iddialı koruma çabaları benimsenirse ve gıda üretim ve tüketimimizde köklü değişiklikler yapılırsa mümkün olacağını gösteriyor. Modelleme, önlemlerin tek tek değil birlikte uygulanmasıyla, doğal habitatlar üzerindeki baskıların daha hızlı bir şekilde hafifletilebileceğini gösteriyor.
BM Genel Kurulu öncesinde dünya liderlerine çağrı
2020 Yaşayan Gezegen Raporu, 15-30 Eylül 2020 tarihlerinde Türkiye’nin başkanlığında dünya liderlerinin katılımıyla düzenlenecek Birleşmiş Milletler Genel Kurulu 75. Oturumu öncesinde yayınlandı. Oturum kapsamında dünya liderlerinin, Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, Paris Anlaşması ve Biyolojik Çeşitlilik Sözleşmesi (CBD) başlıklarında kaydedilen ilerlemeyi gözden geçirmesi beklenen Biyolojik Çeşitlilik Zirvesi de düzenlenecek. WWF 2020 sonrasına yönelik eylem planlarının görüşüleceği bu zirvede ‘Doğa ve İnsan için Yeni Bir Başlangıç’ yapmaları için dünya liderlerine çağrıda bulunuyor.
Bayar: “Ülkemizde korunan alanların oranı %30’a ulaşmalı”
WWF-Türkiye Yönetim Kurulu Başkanı Uğur Bayar, şunları söyledi:
“Doğanın bugünkü ve gelecek kuşakların ihtiyaç duyduğu kaynakları karşılayabilmesi için onarılması yönünde umutlanacaksak, Yaşayan Gezegen Raporu dünya liderleri için eşsiz kanıtlar sunuyor. Doğaya yapılacak en karlı yatırım, eldeki biyolojik çeşitliliğin, nadir ve tehdit altındaki türlerin, canlı popülasyonlarının ve doğal alanların koruma altına alınmasını sağlamak. Ülkemizde halen %8,7 seviyesindeki korunan alanlarımızın 2030 küresel hedefi olan % 30 seviyesine çıkarılması için 2020 yılı sona ermeden gerekli adımları atmalıyız.
Ancak biyolojik çeşitlilikteki düşüş eğilimini tersine çevirmek için doğa koruma çalışmaları yetmez. Bunun yanı sıra başka alanlarda da atılması gereken adımlar var. Tarım, hayvancılık, sanayi, enerji, ormancılık, madencilik, turizm, şehircilik dahil bütün sektörleri çevresel açıdan daha sürdürülebilir hale getirmek, ve bu sektörlerin faaliyetlerinden kaynaklanan biyoçeşitlilik kayıplarını en aza indirmek için acilen harekete geçmemiz gerekiyor”.
Uğur Bayar, Yaşayan Gezegen Raporu’nun doğanın, yaban hayatı, bitki ve böcek popülasyonları ve insanlar ile birlikte var olmasını sağlayacak “Yeni bir başlangıç” yapılmasının anahtarı olabileceğini belirterek “Yeni bir başlangıca her zamankinden daha çok ihtiyacımız var” dedi.
İklim değişikliğinin biyoçeşitliliği tehdit eden riskleri
Yaşayan Gezegen 2020 Raporu’ndan bazı bölümler şöyle:
“Alınan tüm önleyici tedbirlere rağmen, içinde bulunduğumuz yüzyılda, sadece iklim değişikliğine bağlı sebeplerden ötürü yabani türlerin beşte birine kadarı yok olma tehlikesiyle karşı karşıya ve en büyük kayıpların biyoçeşitlilik bakımından sıcak nokta olarak kabul edilen bölgelerde yaşanacağı tahmin ediliyor.
İklim değişikliği baskılarına maruz kalan türleri, olumlu, olumsuz veya her iki anlamda etkileyen beş mekanizma bulunmaktadır. Her bir türün bu etkilere karşı hassasiyeti ve uyum kapasitesi, o türe ait biyolojik özelliklere ve türün yaşam hikayesine göre değişir. Türün yok oluşa karşı kırılganlığı, söz konusu baskıların, mekanizmaların, hassasiyetlerin ve alışma kapasitesinin birleşiminden etkilenir.
“Covid-19, doğanın bize mesajıdır”
Ekonomilerimiz doğadan bağımsız değildir. Ancak bu gerçeği kabul ederek ve buna göre hareket ederek biyoçeşitliliği koruyup geliştirebilir ve ekonomik gönencimizi artırabiliriz.
COVID-19, doğanın bize mesajıdır. Bu mesajı, faaliyetlerimizi dünyaya zarar vermeyecek sınırlar içinde yürütmemiz gerektiğine dair bir uyarı olarak da okuyabiliriz. Aksi halde, çevremiz, sağlığımız ve ekonomimiz için ortaya çıkacak sonuçlar felaket boyutunda olacaktır.
Günümüzde, teknolojik gelişmeler sayesinde bu tür mesajları çok daha iyi dinleyebiliyor, doğal hayatı daha iyi anlayabiliyoruz.
Birleşmiş Milletler Çevre Programı’ndan elde edilen veriler, kişi başına düşen küresel doğal sermaye stokumuzun 1990’ların başından bu yana yaklaşık %40 azaldığını, üretilen sermayenin iki katına çıktığını ve beşeri sermayenin %13 arttığını göstermektedir.
“Karar vericiler, mesajlara kulaklarını tıkıyor!”
Bununla birlikte, ekonomi ve finansla ilgili karar vericilerimizden çok azı duyduğumuz mesajları nasıl yorumlayacaklarını biliyor veya daha da kötüsü, bu mesajlara kulaklarını tıkamayı tercih ediyorlar.
Asıl sorun, kamusal ve özel politikaları yönlendiren yapay ‘ekonomik dilbilgisi’ ile gerçek dünyanın nasıl işlediğini belirleyen ‘doğanın dili’ arasındaki uyumsuzluktur.
Bunun sonucu ise mesajın anlaşılamamasıdır.
Ekonominin dili bizi yanıltıyorsa, daha iyi cevapları nasıl ve nerede bulacağız? Standart ekonomik büyüme ve kalkınma modellerinin aksine, kendimizi ve ekonomilerimizi doğanın bir parçası olarak görmeye başlamak, refahımızın nihayetinde gezegenimizin sağlığına
bağlı olduğunu kabul etmemize yardımcı olur. Sürdürülebilir ekonomik büyüme ile ne kastettiğimizi açıkça gösteren bu anlayış, liderlerimizi bize ve gelecek nesillere her gün daha çok dillendirdiğimiz daha sağlıklı, daha yeşil, daha mutlu bir yaşamı mümkün kılacak daha iyi kararlar almaya yönlendirecektir.
Şu andan itibaren, çevremizi korumak ve geliştirmek, ekonomik başarı anlayışımızın merkezine yerleştirilmelidir.
Biyoçeşitlilik gıda güvenliğinin temelidir
Dünyayı besleyen biyoçeşitliliğin kaybını durdurmak için bir an önce harekete geçmek gerekiyor.
Doğa Koruma elzem olmakla birlikte yeterli değil – aynı zamanda gıda üretim ve tüketim biçimlerimize yeni bir yön vermemiz gerekiyor.
Bu araştırma, biyolojik çeşitlilikteki düşüş eğrisini tersine çevirmek için daha cesur doğa koruma adımlarının atılması gerektiğini gösteriyor. Tek başına uygulanan diğer tüm tedbirlere kıyasla, doğa koruma çabalarının arttırılmasıyla biyolojik çeşitlilik kaybının durdurulabileceği ve küresel biyoçeşitlilik eğilimlerinin iyileşme rotasına konulabileceği tespit edildi. Biyolojik çeşitlilikteki düşüş eğrisini tersine çevirmek ancak sürdürülebilir üretim veya tüketim biçimlerinin değiştirilmesi gibi habitat dönüşümünü tetikleyen etkenleri tek tek veya mümkünse birlikte hedefleyen tedbirler ile güçlendirilmiş doğa koruma tedbirlerini birleştiren entegre bir yaklaşım ile mümkün olabilir.
ÖNÜMÜZDEKİ YOL
2020 Yaşayan Gezegen Raporu’nun yayımlanması, tüm dünyayı etkisi altına alan bir kriz ile aynı zamana denk gelse de, verdiği temel mesaj, yıllardır verilen mesajlarla aynı: Yaşam destek sistemimiz olan doğa, inanılmaz bir hızla bozuluyor.
İnsanın ve gezegenimizin sağlığının birbirine ne denli bağlı olduğunun farkındayız; geride bıraktığımız yıl yaşanan yıkıcı orman yangınları ve devam eden COVID-19 salgını bunu inkar edilemez hale getirdi.
Biyolojik Çeşitlilik Kaybını Tersine Çevirme modellemesi bize, köklü bir değişimle bu gidişatı değiştirebileceğimizi söylüyor. Köklü değişim dile kolay, ancak karmaşık ve her şeyin birbiriyle son derece bağlantılı olduğu modern toplumumuzda bunu nasıl hayata geçireceğiz? Bunun küresel ölçekte, topyekûn bir çaba gerektirdiğini, gıda ve enerjimizi, üretim ve tüketim biçimlerimizi değiştirmenin yanı sıra, doğa koruma çabalarını arttırmanın da kilit önem taşıdığını biliyoruz. Dünyanın dört bir yanında, insanların, hükümetlerin ve iş dünyası liderlerinin benzeri görülmemiş bir gayret, ivedilik ve kararlılık içinde bu değişim hareketinin parçası olması gerekiyor.”
Kaynak: www.gidahatti.com