Sermaye çeteleri, ülkeyi karış karış yağma-talan politikalarının bir parçası haline getirdi. Bodrum’u Bodrum yapan bütün değerler tehdit altında… Şimdi Bitez’de, kamu için kullanılması gereken Hazine arazisi Cumhurbaşkanlığı kararıyla imar planı değiştirilerek yapılaşmaya açıldı.
Özel mülkiyet, kâr oranı gibi kavramların etrafında kurgulandığı neo-liberal dünya; kenti, kent sakinini ve kent hakkını da bu çerçevede gören bir anlayış, bizler; Bodrum sakinleri için ne kadar mümkün?
Mekân/kent ve birlikte/bir arada yaşamak sıkı bağlarla örülü. Mekân sonsuz bir boşluktan ibaret değil elbette. Kapitalizmin gelişimiyle de birlikte düşünülebilir. Mekân, kapitalist üretim ilişkilerinin gelişim sürecinde bir meta üretim alanı olarak dönüşüyor.
Daha sonra mekânın kendisinin üretilen ve tüketilen bir metaya dönüştüğü de görülüyor.
Biz nasıl bir mekân/kent istiyoruz? Bunun cevabını yine özel mülkiyet, sermaye ve kâr üçgeninde arayacağız ve aslında istediğimiz kentin toplumsal ilişkilerden, doğa ile kurduğumuz ilişkiden, çeşitli yaşam biçimlerinden, verili siyasetten, birikim sisteminden, teknolojilerden ayrılamaz olduğunu da kavrayacağız. Bu da bizi kent hakkına ulaştırır.
Sanılmasın ki kent hakkı bireyseldir; bireysel olmaktan çok ortak bir haktır. Sadece kent kaynaklarına ulaşma özgürlüğünü aşan, hem kenti hem kendimizi dönüştürebilme hakkıdır.
Ortak bir haktır; çünkü David Harvey’nin ifadesiyle “kentleşme süreçlerini yeniden şekillendirmek üzere ortaklaşa bir gücün kullanımına” dayanır. Kentlerimizi ve kendimizi yeniden yapma özgürlüğü; en değerli ama aynı zamanda en çok ilgisiz kalınmış insan haklarımızdan biridir.