Nazimi Açıkgöz
3. Tarım Orman Şurası 18-21 Kasım 2019 tarihler arasında Ankara’da gerçekleştirildi. 300’den fazla hedef ve stratejinin belirlendiği Şura’nın Sonuç Bildirgesi yayınlandı. Bildirgede kararlar 60 maddede toplanmıştır. Bu yazıyı ilgilendiren 28. madde “Ar-Ge ve inovasyonda kaynakların daha etkin kullanılması için kamu, özel sektör ve üniversiteleri de kapsayacak yeni bir kurumsal altyapının oluşturulması” şeklindedir.
İlginçtir, yıllardır “Tohum ithalatına dur diyebiliriz”, “Dünyada tohumculuk nasıl destekleniyor”,”Küresel ısınma yeni çeşitler, onlar da yeni stratejiler gerektiriyor”, “Dünyada yeni ıslah teknikleri meyvelerini vermeğe başladı”, “Ekonomik Gelişmemizde Tarım Neden Gerilerde Kalıyor”, “Türk tohumculuğu yeni stratejiler bekliyor”, “Tarımda Yeni Islah Teknikleri”, “Gen düzenleme ile ilk bitki: soya”, “çeşit geliştirme dört yıla indi” gibi, gerek yurt içi ve gerekse yurtdışında yayınlanan yazılarımla, Türk tohumculuğu için kurumsal bir alt yapının oluşturulmasının gereğini dile getirmiştim.
Gerçekten de tohumculuğumuz, sihirli bir el bekliyor!
- Günümüzde Tarım ve Orman Bakanlığınca tescil edilen tarla bitkileri, toplam tescilli çeşitlerin ancak % 25’ini oluşturmakta. Bu oran meyvelerde % 49, sebzede % 4 dür;
- Tahıl gurubunda kullanılan tohumlarımızın %35’i yurtdışı kaynaklıdır ve bunlar koruma altında olduğundan yüksek miktarlarda royalite-ıslahçı hakkı ödenmektedir;
- 2018 yılı verilerine göre tohum ithalatımız 240 milyon dolar olurken, ihracatımız 152 milyon dolarda kalmıştır. Bazı çevreler fidan-süs bitkileri ihracat miktarlarını da bunun üstüne koyarak, tohum ihracatını, ithalatı aştığı vurgusu yaparken, Türk tohumculuğuna zarar verdiklerinin farkında bile değiller. Kaldı ki 152 milyon dolar ihracat kaleminin neredeyse yarısı yurtdışı firmaların hibrit mısır ve ayçiçeği tohum üretimlerini (fason) ülkemizde yapmalarından kaynaklanmaktadır;
- Değişen tüketici tercihleri (Grafik), gittikçe etkisini artıran iklim değişimleri[1], tohumculukta hemen hemen her tür için yeni genotiplere-çeşitlerin geliştirilmesini, çiftçiye sunulmasını gerektirmektedir.
Ülke tohumculuğu köklü değişimlere, yeni stratejilere gereksinim duymaktadır. Çünkü:
- Tohumculuğumuzda genitör-gen materyali sorunu, var olan alt yapımızla (başta insan) pek çözülecek gibi görünmüyor. Koruma altına alınmış 1067 çeşidin % 42’si yerli, geri kalan % 58’i yabancı uyrukludur. Maalesef söz konusu çeşitlerden % 0,8 i üç üniversiteye aittir[2];
- Birçok tohum firması tescil ettirdikleri – koruma altına aldırdıkları yabancı çeşitler için yıllardır milyonlarca dolar royalite- ıslahçı hakları ödemektedirler;
- Bitki ıslahında süreyi dört yıla indiren CRISPR gibi yeni bitki ıslah teknikleri ile ilgili olarak tohumculukla ilgili birimlerimizde hızlı bir farkındalık yaratmak kaçınılmaz[3];
- Tüm bu bağlamda kamu-üniversite-özel sektör işbirliği ile oluşabilecek tarımsal araştırma çatı örgütünün oluşturulması kaçınılmaz görünüyor[4];
- Dünyada tarımsal araştırmalar çok disiplinli olarak yürütülmektedir. Bitki ıslah zincirine moleküler ıslah laboratuvarlarının devreye sokulmasın gerektirmektedir;
- Maalesef tohumculuk firmaları çoğunlukla oldukça yeni kurulmuş, küçük veya küçük-orta işletmelerdir. Batının köklü firmaları ile rekabet edebilmeleri için, bu firmalara kol-kanat gerecek bir üst kurum gereksinimi gözden kaçmamalıdır. Söz konusu yerli firmaların genetik materyal desteği acil yeni çözümler beklemekte.
Batıda tohumculuk firmaları, gereksinim duyulan gen kaynakları ile kamu tarafından desteklenmektedir. Bu amaçla oluşturulan kamu-özel sektör üst kuruluşları, gereksinim duyulan anaç-ebeveynleri, gen-genom analiz sistemleri ile elde ederek tohumcuların hizmetine sunmaktadırlar. Bu ara geliştirilen yeni ıslah teknikleri (CRISPR) ile ıslah süresini de kısaltabilmektedirler. Bu da tohumculuğumuz için yeni bir “çeşit geliştirme stratejisi” geliştirilmesini gerektirmektedir. Burada kamu, üniversite ve özel sektörün bir çatı altında toplandığı, Brezilya’nın EMPREPA[5] benzeri bir “Türkiye Tarımsal Araştırma Kurumu” oluşturulması yerinde olacaktır.
Ülkemiz çok uygun ekolojisine ve yüksek tarımsal potansiyeline rağmen dünya tarımsal ürün ticaretinden tam manası ile yararlanıyor diyemeyiz. Sahip olduğu iklim, toprak, nüfus ve biyolojik çeşitliliği ile ülkemiz bir tarımsal ürün ihracat patlaması yapabilir. Coğrafi nedenlerle Türk tarımının, ihracat potansiyeli çok yüksektir. Ancak, bu potansiyelin harekete geçirilmesi için “Yeni Stratejilere” de gereksinim vardır. Ulusal düzeyde tarımsal geleceğimizin stratejisini belirlememiz aşamasında, öncelikle AB ve küresel rekabete adaptasyon bakımından konuya yaklaşmak gerekmektedir. Bu da; politikacıların, sivil toplum örgütlerinin, bürokrat ve düşünürlerimizin tarımın gerçekleri ile bilgilendirmesiyle olasıdır. Tarım ve Gıda araştırmaları ve üretim planlamaları, yarınların değişen tüketimine odaklanmalıdır[6]. Örneğin tahıl tüketiminde kişi başına yıllık tüketimin azalacağı, baklagil ve sebze tüketiminde ise tersine artacağı tahmin edilmektedir[7]. Bu durumda, potansiyel baklagil ve sebze ekim alanı ile coğrafi açıdan avantajlı olan Türkiye, bu fırsatlardan neden yararlanmasın? Ve yarının tarım programları şekillenirken, bu ve benzeri öngörülerden yola çıkmak zorundayız.
Nazimi Açıkgöz
Not: Bu yazı” http://blog.milliyet.com.tr/Sayfam/Blogger/?UyeNo=2306357” bloğunda özetlenmiştir.
[1] https://geneticliteracyproject.org/2018/10/29/countering-the-impact-of-climate-change-through-new-breeding-techniques/
[2] https://www.tarim.com.tr/Yeni-Bitki-Cesitlerimiz-Pek-De-Milli-Olamayacak,752y
[3] https://nazimiacikgoz.wordpress.com/2019/10/23/bitki-islahinda-bir-rekor-dorduncu-yilda-yeni-cesit/
[4] http://blog.milliyet.com.tr/brezilya-tariminin-sirri-arge/Blog/?BlogNo=605287).
[5] http://blog.milliyet.com.tr/brezilya-tariminin-sirri-arge/Blog/?BlogNo=605287
[6] http://blog.milliyet.com.tr/yarinlarin-gida-tuketiminde-carpici-degisimler-/Blog/?BlogNo=445982
[7] Loboguerrero, A., et al. 2018. “Feeding the World in a Changing Climate: Available online at http://www.gca.org.