Mustafa Kaymakçı
“Tarımı Yeniden Canlandırmak!/1” adlı makalemde Tarım ve Ormancılık Bakanı Ekrem Pakdemirli’nin, 18-21 Kasım 2019 tarihleri arasında Ankara’da “Tarım Şurası”’nda “Ülkemizde bulunan 3.2 milyon hektar atıl tarım arazisinin üretime kazandırılması” konusunda bir açıklama yaptığını ve bu tespitin “Tarımdan para kazanamayan çiftçilerin 3.2 milyon hektar toprağını işlemekten vaz geçmiş olduğu” anlamına geldiğini yazmıştım.(*)
Buradan yola çıkarak “Çiftçilerin yeniden topraklarını işlemesine geri dönüşü nasıl sağlanır? konusunda; “DesteklemelerdeHedef Kitle, Aile İşgücü Temelli Küçük ve Orta Ölçekli İşletmeler Olmalı, Tarımda Kooperatifleşmeye Destek Verilmeli ve Sanayici Olmaları Sağlanmalı ve Tarımsal Kitler Yeniden Kurulmalı” şeklinde ön önermelerde bulunmuştum.
Bu günkü yazımda ise anılan önermelerime aşağıdaki konuları eklemek istiyorum.
Gıda Egemenliğinin Korunması İçin Finans Örgütlere Karşı Tavır Geliştirmeli
Türkiye’nin gıda egemenliği için, ulusal gıda pazarlarının adil olmayan dış ticaretten korunması, çiftçilerin genetik, toprak ve su gibi kaynaklar üzerinde haklarının tekelci şirketlere karşı korunması sağlanmalı.
Bunun sağlanması da, ekonominin diğer dallarında olduğu gibi kamunun denetimiyle olası.
Bilindiği üzere Uluslararası Para Fonu, Dünya Bankası ve Dünya Ticaret Örgütü gibi finans örgütleri, Amerika Birleşik Devletleri/Avrupa Birliği’nde tekelci şirketlerin denetiminde ve güdümünde.
Bu örgütlerin müdahalesi önlenmeli, iç pazara sermaye giriş ve çıkışları denetlenmeli ve karşı önlemler geliştirilmeli.
Dış Ticarette Gümrük Fonları İç Pazarı Koruyacak Şeklinde Düzenlenmeli
Türkiye’de işlenmemiş ya da işlenmiş tarım ürünlerine konacak gümrük fonlarının iç pazarı koruyacak şeklinde düzenlenmesi gerekmekte.
Burada dikkat edilmesi gereken bir nokta da; iç piyasadaki tarım ürünleri fiyatlarının, dünya borsa fiyatları arasındaki bağı koparmak zorunluluğu var.
Çünkü dünya borsa fiyatları, üçüncü dünya pazarlarını ele geçirmek için müdahale edilerek düşürülmüş fiyatlardır.
- Anılan fiyatlarla; bir yandan merkez ülkeler için sorun olan stokları eritilmekte,
- Bir yandan da üçüncü ülkelerin tarımları çökertilerek sürekli sosyal, siyasal ve ekonomi bağımlılık yaratılmakta.
Tarımsal ARGE ve Eğitimi Yeniden Düzenlenmeli
- Türkiye’de bölge hatta yöre temelli tarımsal ARGE ve Eğitimi çalışmaları yapma gereği var.
- Tarımsal ARGE ve Eğitimi, tarımsal işletmelerinin büyük bir çoğunluğunu oluşturan aile işgücü temelli küçük ve orta ölçekli işletmelere ağırlık verilerek planlanmalı. Şimdiye değin tarımsal ARGE planlanırken bütün işletmelerin benzer gereksinmeleri vardır görüşünden hareket edilmişti. Ancak işletmelerin ARGE taleplerinin, toprak büyüklüğü ya da işletmelerdeki hayvan sayısına göre değişim göstermiş olduğu konusu göz önüne alınmadı.
Söz gelişi 10 sağmal ineği olan bir işletme ile 100 sağmal ineğe sahip işletmelerin ARGE talepleri farklı olmayacak mıdır?
Bu nedenle düşük endüstriyel girdiye dayalı sürdürülebilir tarım, organik tarım ve permakültür tarımın gereksinimleri dikkate alınmalı.
Bu yaklaşım, yüksek düzeylerde işsizliğin yaşandığı süreçlerde, toplumun bulunduğu alanda istihdam edilmesi açısından da önemlidir.
- Tarımsal ARGE ve Eğitimi için, Tarım Bakanlığı bağlı araştırma enstitüleri, üniversiteler, çiftçi örgütleri, kooperatifler ve sivil toplum örgütleri ile özel sektör kurumları arasında sağlıklı işleyen birlikteliğin oluşturulması da zorunlu.
Bölgesel Anlaşmalar Yapılmalı
Türkiye’de merkez ülkeler ile anlaşmalar yerine çevre ülkeler ile sosyal, siyasal ve ekonomik anlaşmalar yapmak daha yararlı bir seçenek olarak düşünülmeli. Bu bağlamda tarımsal ARGE, eğitim ve tarım ürünleri ticareti temelinde anlaşmalar yapılabilir.
Bu önermenin içinde yaşamakta olduğumuz süreçte zor olduğu belli. Ancak bölge ülkeleri arasında ilerde karşılıklı çıkar ilişkisine dayalı ilişkiler kurulacak. Onlarla tarımda da ortak çıkarlarımız var.
———————————-
(*)TMMOB Ziraat Mühendisleri Odası’nın 2019 yılı raporuna göre; 2002 yılında ekilebilir tarım toprakları alanı 26.5 milyon hektardan 2019 yılında 23 milyon hektara gerilemiş .Buna göre ekilebilir tarım alanında % 13’den daha fazla azalma olmuş.
Tarım ürünleri ithalatının artış göstermesinin başlıca nedenlerinden birisi de bu durumdan kaynaklanmıyor mu?
Sözgelişi 2019 yılında Türkiye’nin buğday üretimi 19 milyon ton. Buğday üretiminde 2018’e göre %5 düşme olmuş. Üstelik daha önemlisi birim nüfusa göre gerileme daha vahim.2019 yılının 10 ayında Türkiye’ye 7.8 milyon ton buğday ithal edilmiş ve bunun 3.5 milyon tonu un olarak ihraç edilmiş. Geri kalan kısmı iç tüketimde kullanılmış.