Didem Eryar Ünlü
Birleşmiş Milletler verilerine göre, dünyada 2 milyardan fazla insan yüksek su stresi çeken ülkelerde yaşıyor. Dünya çapında 700 milyon kişi 2030 yılına kadar yoğun su kıtlığı sebebi ile yaşadıkları yeri terk etmek zorunda kalabilir.
Dünya Ekonomik Forumu’nun 2021 yılı Küresel Risk Raporuna göre, önümüzdeki 10 yıl boyunca dünya ekonomisini etkileyecek ilk beş riski; bulaşıcı hastalıklar, kitle imha silahları ile iklim krizi, biyolojik çeşitlilik kaybı ve su krizini de kapsayan doğal kaynak krizleri oluşturuyor.
İklim krizi, sürdürülebilir olmayan tarım uygulamaları, sürekli artan nüfusa bağlı olarak kullanılabilir su üzerine yoğun insan baskının bulunuyor olması, Türkiye’yi gittikçe su fakiri bir ülke konumuna götürecek faktörlerin başında geliyor. Bilimsel veriler hem küresel ölçekte hem de Türkiye için su krizinin kapıda olduğunu ortaya koyuyor. Bugün iklim değişikliğinin etkilerini ülkemizin de içinde bulunduğu Akdeniz Havzası’nda ortalama sıcaklıkların artması, yağışların azalması ve kuraklık şeklinde yaşıyoruz.
Kuraklık içtiğimiz suyu nasıl etkileyecek? Türkiye’nin nasıl bir su politikasına ihtiyacı var? Bu konuyu Türkiye’deki Ambalajlı Su Üreticileri Derneği (SUDER) Yönetim Kurulu Başkanı Hüseyin Karamehmetoğlu ile konuştuk:
Ambalajlı su üreticilerinin kullandığı miktar % 1 bile değil
“İnsan yaşamının en önemli kaynağı olan su, artan nüfus ve iklim değişikleri nedeniyle miktar ve kalite bakımından değişim gösteriyor. Dünya’daki bazı coğrafyalarda yaşayan toplumlar, temiz suya ulaşamıyor veya ulaşmakta zorlanıyor. Bu noktada devletler ve uluslararası teşkilatların su politikalarını gelecekte olası tehlikelere göre şekillendirmeleri gerekiyor. Dünya genelinde suyun yüzde 69’u tarım, yüzde 19’u sanayi ve yüzde 12’si evsel olarak kullanılıyor. Ambalajlı su üreticilerinin kullandığı miktar, yüzde 1 bile değil. Suyun yeterli olması için verimli kullanılması gerekiyor. Maalesef ülkemizin tarımında halen uygulanan vahşi sulama yöntemleri hem su kaynaklarının aşırı israfına hem de toprağın yapısı ile kalitesinin bozulmasına ve çoraklaşmasına neden oluyor. Suyun geleceği için tarımda bilinçsiz ve düşük verimli sulama uygulamalarından vazgeçilip modern sulama yöntemlerine geçilmesi çok büyük önem taşıyor. Sanayideki su tüketiminde ise belirli bir miktarın üzerinde su tüketen işletmelerin, bulunduğu bölgedeki yer altı su kaynaklarını kurutmalarına acilen son verilmeli ve bu işletmelerin atıl durumdaki yer üstü su kaynaklarının bulunduğu bölgelerde yer alması sağlanmalı. Sanayideki atık suların yer altına deşarj edilerek yer altı sularının kirletilmesi önlenmeli. Ülkemiz su zengini bir ülke değil, nüfus artışı ile önümüzdeki yıllarda su sıkıntısı çekecek ülkeler arasında yer alacak. Bu sebeple ülkemizde suların etkin ve sürdürülebilir olarak kullanıması amacıyla gerekli adımlar atılmalı. Okullarımızda henüz eğitime yeni adım atan çocuklara ilkokul çağından başlayarak su konusunda bilinçlendirme yapılmalı ve tüm eğitim hayatı boyunca müfredatta bu konu işlenmeli.”
Su, sürdürülebilir kalkınmanın temeli
“Su, sürdürülebilir kalkınmanın üç ayağı olan sosyal, kültürel, ekonomik ve politik değerler ile ayrılmaz bir şekilde bağlantılı ve bunları bütünleştirmekte. İklim eylemi, erişilebilir ve temiz enerji, sürdürülebilir şehirler ve topluluklar, çevre, gıda güvenliği, yoksulluk, toplumsal cinsiyet eşitliği ve sağlık ve kaliteli yaşam ile yakın ilişkisi nedeniyle birçok Sürdürülebilir Kalkınma Hedefinin başarılmasını desteklemekte. Kötü su yönetimi hayatın her alanında riskleri artırdığı ve çoğalttığı için devam eden su ve sanitasyon krizi herkes için bir tehdit oluşturuyor. Bugün dünya nüfusunun 4’te biri yaklaşık 2 milyar insan güvenli olmayan içme suyu kaynaklarını kullanıyor. İnsanlığın yaklaşık yarısı 3,6 milyar insan güvenli bir şekilde yönetilen sanitasyon olmadan yaşıyor. Her 3 kişiden 1’i, evde temel el yıkama olanaklarından yoksun olarak hayatını devam ettiriyor. Atık suyun yüzde 80’den fazlası arıtılmadan veya yeniden kullanılmadan çevreye salınıyor. İklim değişikliği ve çölleşme sorunları ile karşı karşıya olan ülkeler arasında Türkiye de yer alıyor. Sürdürülebilir ve kapsayıcı bir dünya için, suya bütünsel olarak değer verilmesi ve suyun her düzeyde kapsayıcı bir şekilde yönetilmesi gerekiyor. Atılacak adımların başında ise atık su miktarını azaltacak yöntemler geliştirmek ve tarımda bilinçli sulamaya geçmek geliyor. Çevreye olumlu katkı sağlayacak Ar-Ge ve inovasyon stratejilerinin geliştirilmesi ve uygulamalarının yaygınlaştırılması da tüm dünyanın odak noktalarından biri haline geldi.”