Oğul Türkkan
Hatırlar mısınız bilmem, ben çocukken kahve cezvede pişirilirdi. Ben közde kahve pişirildiğini yıllar sonra gördüm. Sonrasında plastikten elektrikli cezveler çıktı. Üç pişirmeden birinde elektrik çarpar, her kahvede geriden bir plastik kokusu gelirdi. Lokantalar hatırlı müşteriler dışında Türk kahvesi ikram etmez, ocakta cezve çok el oyalıyor, yetişemiyoruz derlerdi.
Türk kahvesi için ya kız istenecek ya da hatır işi olacaktı. Neredeyse unutuluyordu Türk kahvesi. Osmanlı’daki kahve kültürünün yerini çay aldı. Hazır toz kahveler piyasaya girmiş, 1980’lerde lüks kahve konumuna ulaşmıştı. 1990’larda alafranga çekirdek kahveler girdi piyasaya. Espresso’lar, capuccino’lar, latte’ler, french press’ler yaygınlaştı. 2000’lerde üçüncü dalga kahveler ile tanıştık. V60, Chemex, cold brew gibi kahve demleme sistemleri girdi hayatımıza.
Bizim Türk kahvesinde tık yok. Biz de verdik kendimizi çaya.
Buradan geçelim espresso tarihine. Batı dünyası Osmanlı’nın dünyaya tanıttığı Türk kahvesini 17. yüzyılda öğrenmiş, kahveyi çok sevmişti. 18. yüzyılda ortaya çıkan Sanayi Devrimi’yle beraber Avrupalılar kahveyi farklı biçimlerde pişirmenin yollarını aradılar. Fransızlar espresso makinesinin atasını geliştirdi ilk olarak. Ama ticari bir başarı yakalayamadılar. İtalyanlar fırsatı kaçırmadı tabii. Hemen makinenin üzerinde çalışıp iyileştirdiler ve böylece Sanayi Devrimi sonlarına doğru gelişmiş bir buhar teknolojisi ile kahve pişirmeyi becerdiler ve İtalyan diasporası sayesinde dünyaya yaydılar. II. Dünya Savaşı’nda İtalya’ya gelen Amerikan askerleri de burada espresso ile tanışınca bu yayılma daha da hızlandı. Böylece espresso ve türevleri aldı başını gitti. Biz hala cezve ile uğraşıyorduk. Tek gelişme közden gaza geçmemiz ve uyduruk plastik elektrikli cezve olmuştu. Bu arada kendimize özgü demliği ve ince belli bardağıyla çay tüketimi tavan yaptı.
2000’li yıllarda bir anda müthiş bir cihaz çıktı piyasaya. Arçelik AR-GE ekibi Türk kahvesi için bir makine geliştirdi. Adını ‘telve’ koydular. Makine hızla talep görüp yaygınlaştı. Artık İtalyan lokantalarında bile Türk kahvesi sipariş edebilir olduk. İlk aşamada ev tüketicisine yönelikti makine. Kahve ve suyu cezveye koyup pişirdiğiniz basit modellere ek olarak suyunu su haznesinden kendi alan modellere kadar geliştirildi teknoloji. Lokantalar talebi karşılayabilmek için tekli veya çift cezveli makineleri yan yana dizdiler tezgahlarına. Bu arada diğer markalar da olayı benimsedi ve alternatif makineler ile piyasaya girdiler. Karaca’nın Hatır’ı, Vestel’in Sade’si, Arzum’un Okka’sı benzer teknolojilerle ürünlerini arz etti. Makinelerin isimleri de Türk kahvesine çok yakıştı. Türk kahvesine gönül vermiş Selamlique markası kapsüllü bir modelle piyasaya girdi. Bu arada Arçelik restoranlara yönelik daha büyük kapasiteli bir makine ile ortaya çıktı. Nihayet sorun çözüldü, her yerde kaliteli Türk kahvesi içebilmeye başladık. Yaklaşık iki yüz yıl gecikme ile.