Aslına bakarsanız ekonomik istikrarın yeniden sağlanması ve normalleşmeye dönülmesi açısından bir fırsat daha kaçırılmıştır. Yerel seçimleri n tartışmasız şekilde sona ermesi ve önümüzde seçimsiz uzun bir süre bulunması, yapısal reformların gerçekleştirilmesine ve uzun vadeli programların yapılmasına imkan verecekti. Olmadı. Gerginlikler azalmadı, belirsizlikler ortadan kalkmadı, yüksek enflasyon, faiz hadleri ve işsizlikle ilgili önlemlerin ne zaman alınacağı yine belirsiz hale geldi. Doğal olarak ta yerli ve yabancı yatırımcıların ülkemizde yatırım yapma istekleri de azaldı veya ertelendi. Türkiye yeniden içine kapandı.
Oysa dış ekonomik gelişmeler lehimize bir seyir izliyordu. Ekonomik çevreler, FED’in 2019 yılında en azından iki veya üç kez faiz arttırmasını bekliyordu. Oysa FED, bu yıl tahvil alımını sıfırladı, Avrupa Merkez Bankası da, beklenilenin aksine, yeni bir parasal genişleme paketi açıkladı. Böylece, diğer gelişmekte olan ülkelerle birlikte, Türkiye de büyüme ve kalkınma için gerekli, uygun koşullu dış kaynak bulmakta zorlanmadı. Petrol fiyatları da son haftalara kadar uygun bir düzeyde idi.
Açıkça söylemek gerekirse bu nispi avantajlar, zaman geçtikçe kaybolmaktadır. FED veya Avrupa Merkez Bankası’nın mevcut politikalarını daha ne kadar sürdürecekleri belli değildir. Petrol fiyatları yükselmeye başlamıştır. İran’a uygulanan ambargo ve Venezuella ‘daki gelişmeler başta olmak üzere, petrol piyasalarında belirsizlik yaratmaktadır. Son 4 ayda petrol fiyatlarındaki artış % 30 un üzerindedir. Bu ay başından itibaren Türkiye’ye uygulanan İran ambargo muafiyetinin uzatılmaması da ithal maliyetimizi arttıracaktır.
Dünya artık değişmektedir. Küreselleşme eski önemini hızla kaybetmeye başlamıştır. Gelişmekte olan ülkeler, küreselleşmenin aleyhlerine işlediğini öne sürmektedir. Çok uzun müzakereler sonucu kabul edilen serbest ticaret sistemi, özellikle Başkan Trump’ın iktidara gelmesiyle birlikte yerini korumacılığa terk etmiş görünmektedir. Ticarette, dış politika, stratejik ortaklık, karşılıklılık yani ikili denge arayışı esas olmaktadır. Bu nedenle karşılıklı çıkarlara dayalı serbest ticaret anlaşmaları yaygın hale gelmektedir.
ABD ile Çin arasındaki ticaret savaşı, bütün ülkelerin ekonomilerini etkileyecek bir boyuta ulaşmıştır. Başkan Trump, Çin’in 200 milyar dolarlık ürününe uygulanan %10 oranındaki gümrük vergisini %25 e çıkaracağını ve ayrıca 325 milyar dolarlık Çin ürününe de %25 seviyesinde gümrük vergisi uygulanacağını açıklamıştır. Bu iki uygulama da iki ülke arasında sürdürülen müzakerelerde bir sonuç alınamaması halinde gündeme gelecektir. ABD, iki ülke arasındaki ticarette Çin’in sürekli olarak kazançlı çıktığını ifade etmektedir. Gerçekten, 2008 yılında ikili ticarette ABD, 268 milyar dolar açık verirken bu açık 2018 yılında 419,2 milyar dolara yükselmiştir.
Gözlemciler, ABD’nin Çin’e karşı uygulamaya başladığı kısıtlamalarını altında ticaret dışı nedenlerin de bulunduğunu öne sürmektedir. Bu görüşe göre ABD, Çin’in büyük bir ekonomik güç haline gelmesinden rahatsız olmakta ve Çin’in Rusya ile geliştirdiği işbirliği sonucu dünyadaki dengelerin değişebileceğini düşünmektedir. O durumda dünya liderliği tartışılır hale gelecektir.
Türkiye, giderek değişen dünya şartlarında çok dikkatli olmak zorundadır. Tasarruf hacmi düşüktür. Büyümesi için dış kaynaklara muhtaçtır. Yeterli düzeyde ileri teknoloji üretememektedir. Doğrudan yabancı yatırımcıları ülkeye çekebilecek uygun yatırım ortamı tamamlanamamıştır. Gerekli hukuki düzen sağlanamamıştır. Ekonomisi kırılgandır.
Vakit geçirilmemelidir. Siyaset ekonominin önüne geçmemelidir. Gerginlikten uzak bir ortama, normalleşmeye ihtiyacımız vardır. Yerli, ve yabancı yatırımcılar için güvenli, istikrarlı bir ortam kaçınılmaz hale gelmiştir. Dış politika ile ekonomi artık birlikte işlev yapmaktadır. Bu itibarla dış politikada ülkenin ticari ve finansal çıkarı esas alınmalıdır. Özellikle ABD ve AB ile ilişkiler makul bir dengeye oturtulmalıdır. Önümüzde ABD ile ciddi bir sorun haline gelebilecek S-400 meselesi, İran’a uygulanan ambargodan muafiyet sorunu, bazı çelik ürünlerimize uygulanan ek vergi ,Akdeniz’de doğal gaz aranmasında yaşanabilecek problemler durmaktadır. AB ile Gümrük Birliği Anlaşması’nın revizyonu önemini korumaktadır. Bu kadar mesele önümüzdeyken, bizim bir yerel seçimi düzenli ,hukuki ve tartışmamız bir şekilde sonuçlandıramamamız , içeride olduğu gibi dışarıda da haklı bir tedirginliğe yol açmaktır. Kendimiz bu halde iken, geldiğimiz noktada başkalarını sorumlu tutmak bize hiçbir şey kazandırmayacaktır.