Kooperatifçilik, kırsalı ve kentliyi ortak bir erekte buluşturabilme potansiyeline sahiptir. Ancak bu yasa değişikliği kooperatiflere özerk olmalarını sağlamak yerine ek yeni yükler getirmiş, merkezi denetimi daha da arttırmıştır.
Türkiye’nin tarım toprakları çok parçalı, küçük ölçekli ve her ölçeği çok miraslı. Bu durum, tarımda uygulanan neoliberal politikalar ve uygulayıcıları olan küresel tarım ve gıda şirketleri için dezavantaj oluşturuyor.
Küresel şirketler bu sorunu aşmak için toprağa sahip olmadan (satın almadan) kontrollerine almak için sözleşmeli üretim modelini dayatıyor. Sözleşmeli üreticilikle bir yandan toprağı denetimlerine alırken diğer taraftan hükümetlerin desteğinde çiftçilere tek taraflı sözleşmeleri dayatarak üretimin her aşamasında kontrolü ele geçirmekte, küçük ve orta ölçekli toprak sahibi çiftçileri kölecilik koşullarında üretime mecbur ediyorlar.
Ayrıca, Türkiye’de küçük çiftçiler çoğunluktadır. Küçük ve orta ölçekli üretim yapan çiftçilerin en büyük sorunu, ürettiği ürünü değerinde satamamaktır. Serbest piyasa koşullarında çiftçilerin birey olarak ürünlerine değerini buldurma (katma değere ulaşma), pazarlama ve ihraç etmeleri neredeyse imkânsızdır.
Pazarlama ve ihraç etme gücünden yoksun olan küçük ve orta ölçekli çiftçilerin bin bir çile ile üretmiş oldukları ürünlerini tüccarlar, sanayiciler ve sözleşmeli üretim yaptıran tarım ve gıda tekelleri yok pahasına ellerinden alıyorlar. Yani çiftçi ürettiği ürünü üretme sürecinde ve pazarlama anında karşısına genellikle vurguncu tüccar-komisyoncu ve sanayiciler çıkıyor.
Hükümet her üretim sezonunda ürün fiyatlarını belirliyor, fakat elinde piyasayı regüle edecek enstrümanı olmadığı için belirlediği fiyattan piyasa gerçekleştiremiyor. Piyasayı tüccar veya sanayici (şirketler) tek başına belirliyor. Çiftçiler de, güçlükle ürettikleri ürünlerini çaresizliklerinden şirketlerin belirlediği fiyattan satmak zorunda kalıyor.
Aynı şekilde sözleşmeli üreticilik yaptıran şirketler yaptıkları tek taraflı sözleşmelerle fiyatları düşük belirlemekte, çiftçiye kaçacağı, sığınacağı bir liman bırakmıyor.
Tüccarın, sanayicinin ve sözleşmeli üreticilik yaptıran tarım tekellerinin belirlediği bu piyasa ilişkisinde, tüketiciler ile dış alımcıların ödediği fiyatın çok az bir kısmı üreticilerin/çiftçilerin eline geçiyor. Başka bir deyişle tüccar veya komisyoncular çiftçinin ürününü ucuza satın alıyor, tüketecek olan satın alıcılara (halka) en az 3–4 hatta 5-6 katı fiyatla satıyor.
İşletilen bu çarkta üretici çiftçi, emeğinin karşılığını alamadan ürününü satmak zorunda kalıyor; tüketici, ucuza satın alabilecek iken daha pahalıya satın almak durumunda bırakılıyor. İç pazarlar için de, dış pazarlar için de, çark böyle dönüyor/döndürülüyor işliyor/işletiliyor.
İşte çiftçiler ürettikleri ürünlerini içeriye veya dışarıya satarken üretici ile tüketici arasındaki aracıları -komisyoncu, kasaba tüccarı, sanayici, ihracatçı veya ithalatçı şirketler- ortadan kaldırmada Kooperatifler önemli rol oynayabilir. Aynı zamanda kooperatifler üreticilerin ürettiği ürünleri satın alıp işleyerek buradan katma değere ulaşabilir. Katma değerle elde edilen artı değerden her üreticinin verdiği ürün miktarı, kattığı emek oranında kendilerine pay verilerek (risturn payı) refah düzeyi yükselebilir, çiftçi sözleşmeli üreticiliğe mahkûm olmaktan kurtulur. Bağımsızlaşabilirler.
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu
1163 Sayılı Kooperatifler Kanunu 1969 yılından bu yana, yani 52 yıldır yürürlüktedir. Bu süre zarfında tarımla ilgili içerde ve dışarıda pek çok ekonomi politikalar değişti. Örneğin; geçmiş dönemde sermaye yaratabilme ihtiyaçlarını karşılamaya yönelik ulus devletin eliyle yürütülen ithal ikameci politikalara dayalı tarım sistemi uygulanıyordu. Şimdi dünya genelinde neoliberal politikalar egemen vaziyette, tarımda ise serbest piyasaya geçildi. Dünyada böyle birçok ana ve ara politik değişimler yaşandı, zaman seller sular gibi aktı, sayısız hükümetler kuruldu, hükümetler dağıldı. Bu değişimlere koşut olarak çiftçilerin çıkarına olabilecek şekilde 1163 Sayılı kooperatifler Kanunu’nda kayda değer bir değişiklik yapılmadı.
Hükümet ile kooperatifler 2012 yılında bir araya geldi, karşılıklı mutabık kaldıkları Kooperatifçilik Strateji ve Eylem Planı hazırladılar. Söz konusu strateji ve planın üzerinde anlaşılan 7 maddeden biri kooperatiflere ilişkin yasal düzenleme idi ve mevzuat alt yapısı uluslararası esaslara ve ihtiyaçlara göre geliştirilecek denilmişti. Hoş uluslararası esaslar küresel tarım, gıda ve ecza şirketlerine göre düzenlenmişti, değiştirilecek yasa, şirketlerin egemen olduğu bu düzene kooperatifleri uyarlama yasası mı olacaktı? Yoksa çiftçileri bu düzende koruyacak, haklarını geliştirecek, bağımsız ve özgür kılmaya destek verecek biçimde bir düzenleme mi olacaktı? İşte bu belirsizdi! Üstelik bu belirsizlik içeren çabanın kendisi bile sonuçsuz kaldı; bu konuda bir şey yapılmadı.
Bu konuda propaganda soslu söylemler zaman, zaman gündeme gelmiyor değildi. Geliyordu; 2021-2023 Yeni Ekonomi Programında “Kooperatif ve üst kuruluşlarının; uluslar arası kooperatifçilik ilke ve uygulamalarına uygun şekilde faaliyet göstermesini, şeffaf ve profesyonel bir yönetim yapısına kavuşturulmasını, etkin bir denetim sistemine sahip olmasını sağlayacak şekilde kooperatifçilik mevzuatı güncellenecektir” ifadesi yer aldı.
Yine 12 Mart 2021 tarihli Ekonomi Reformları Eylem Planı’nın İç Ticaretin Kolaylaştırılması-8,1.d- bölümünde, “Kooperatiflerin ve üst kuruluşlarının daha şeffaf, etkin ve profesyonel bir yönetim yapısına kavuşması amacıyla Kooperatifçilik Kanunu’nda düzenlemeler yapılacaktır” diye belirtildi.