ÇAĞRI MERT BAKIRCI
İlk olarak ABD’nin Alaska eyaletinde piyasaya sürülecek somonlar, yasaların öngördüğü üzere net bir şekilde “GDO’lu” olarak işaretlenecek, böylece müşteriler ne aldıklarını bilecekler.
İnsanın hayvan genlerine müdahalesi, günümüzden on binlerce yıl önce başladı. O zaman yeryüzündeki hiçbir Homo sapiens bireyi, “gen” diye bir şeyden haberdar değildi. Ancak tavuklar gibi küçük baş hayvanlar ve sığırlar gibi büyük baş hayvanların (ve tabii ki kurtlar gibi, sonradan en yakın dostumuz olacak olan köpeklerin atalarının) tek tip olmadığını, çeşitliliğe sahip olduklarını fark ettiler. Bunlar arasından en faydalı buldukları veya arzuladıkları niteliklere sahip olanları birbiriyle çiftleştirirlerse, onların yavrularının bu arzulanan özellikleri daha çok taşıyabildiğini fark ettiler. Böylece milenyumlar sonra “Yapay Seçilim” olarak anılacak ve 1859 yılında yayınlanan Türlerin Kökeni kitabında ilân edilen “Doğal Seçilim”e temel olacak evrim mekanizması keşfedilmiş oldu. Atalarımız, bu keşiflerinin farkında olmasa bile…
Aslında yapmayı öğrendikleri şeyin fiziksel görünümlerle pek bir ilgisi yoktu elbette. Onlar fiziksel görünüme (veya davranışlara) bakarak, o fiziksel görünüme neden olan genler için bir “vekil özellik” kullanıyorlardı. Bu kötü bir yöntem değil; ama daha yavaş ve hataya açık bir yöntem. Bu nedenle yapay seçilim sürecinde üretilen her nesilde, arzulanmayan özelliklere sahip onlarca yavru da üretilebilir; bunların özenle elenmesi gerekir. Ama atalarımız bunu yaptıkça, arada bir doğru gen kombinasyonlarını bir araya getirmeyi başarabiliyorlardı, böylece istedikleri fiziksel özellikleri gösteren yavruları da üretebiliyorlardı. Aslında yaptıklarının fiziksel özellikleri değil de onları üreten genleri seçmek olduğunu bilseler, doğrudan o genleri hedef alarak, çok daha isabetli bir seçilim yapabilirlerdi.