Aylin Öney Tan
Alaçatı, Ege’nin gastronomi alanında parlayan yıldızıydı. Gözleri kamaştıran parlak çıkışın arkasından hızla sıradanlaştı; özgün bir mutfak sunmaya çalışanlar sahneden çekildi. Şimdi tekrar o ilk parlak yıllara dönüş çabaları canlanıyor.
Ege başlı başına bir cennettir. Her beldesi ayrı bir kıymettir, çoğu kez tüm Akdeniz’in esintilerini taşır. Bazen kendinizi Fransa’nın Provence bölgesinde hissedersiniz, bazen hemen iki kulaç ötedeki Yunan adalarındaymış gibi olursunuz, bazen İtalya’nın Toskana tepelerindeymişsiniz zannedersiniz. Aslında her Ege kasabasının kendine has bir tadı vardır, kimileriyse mimari kimliği ve dokusuyla öne çıkar. Alaçatı bu açıdan en şanslı, özgün mimarisiyle öne çıkan beldelerden biri. Bitmeyen rüzgârı ve sörf sporu ile ünlendi, bunu gastronomi alanındaki öncü restoranlar izledi. Sonra ne olduysa oldu, bir aynılaşma furyası yaşandı. Popülerleşen her belde gibi âdeta istilaya uğradı. Alaçatı’yı gastronomi dünyasının gündemine taşıyan mekânlar yavaş yavaş yok oldu, lezzet ve özgün mutfak bayrağını taşıyanlar giderek azaldı.
Şimdi tekrar geriye dönüş var. Kaliteye önem veren, farklı olmaya özen gösteren mekânların dönemi tekrar başlıyor gibi. Bu geri dönüşün ilk sinyallerinden birini veren Amavi restoran, şef Can Aras ile sade fakat özgün bir çizgi yakalamaya çalışıyor. Amavi, adını Latinceden alıyor ve “Sevdim” anlamına geliyor. Ünlü Roma İmparatoru Sezar’ın “Geldim Gördüm, Yendim” anlamına gelen “Veni, Vidi, Vici” sözüne atfen, restorana gelenlere “Veni, Vidi, Amavi” yani “Geldim Gördüm, Sevdim” dedirtmeyi amaçlıyorlar. Mekânın işletmecisi Mert Mert, sırf lezzetli bir yemek için soluğu havaalanında alıp Barselona’ya uçacak kadar tutkun bir kişi.