Şevket Özügergin
Uzun zamandan beri tartışılan bir büyüme modeli vardır. Bazı iktisatçılar, cari açıkla ve dolayısıyla dış kaynaklarla büyümenin, dışa bağımlılığı arttıracağı, ülkenin ekonomik dengesini bozacağı ve siyasal / ekonomik açıdan da dış müdahalelere imkan vereceği görüşündedir. Buna göre, büyümenin finansmanı mümkün olduğunca iç kaynaklarla finanse edilmeli ve döviz ihtiyacı da, döviz kazançları ile uyumlu bir şekilde olmalıdır. Bunun için de ihracat, turizm, nakliye, yabancı para girişi, döviz kazandırıcı hizmetler ve doğrudan yabancı yatırımlar gibi döviz getirici alanların geliştirilmesi kaçınılmaz olacaktır. Doğal olarak, döviz sağlanacak alanların yeterli olmaması halinde, büyüme oranları da buna paralel olarak sınırlı kalacaktır.
Ancak , bizim de katıldığımız bir başka görüş, gelişme yolundaki ülkelerin kaynak yetersizliği karşısında, dış kaynaklara yönelmesi, böylece daha büyük büyüme hızına erişmesi ve genelde bu tür ülkelerde görülen istihdam yetersizliğinin azaltılmasıdır. Önemli olan dış kaynağın hangi alanlara yönlendireceği, rekabet gücünün dikkate alınıp alınmadığı, dış borçlanmanın maliyeti ve ödenebilir miktarda olmasıdır. Piyasaların canlanacağı umudu varsa, ülkede güven ve istikrar ortamı hakimse, yatırımlar hızlanacak ve dış borç alımları artmaya başlayacaktır.
Türkiye^ye baktığımızda önümüze şöyle bir tablo çıkmaktadır
Geçen yılın Mayıs ayında 1 milyar 71 milyon dolar fazla veren cari işlemler dengesi, bu yılın Mayıs ayında 3 milyar 764 milyon dolar açık vermiş ve 12 aylık cari açık 8 milyar 244 milyon dolara ulaşmıştır. Bu durumun sebepleri açıktır, İhracat gelirleri azalmıştır, turizm sektörü olumsuz bir sezon yaşamaktadır. Kamunun harcamaları, özellikle virüsün etkilerinin giderilme önlemleri sebebiyle artmıştır. Güvenlik harcamalarında yükselme vardır. Güven, istikrar, hukuk düzeni, ekonomik birimlerin bağımsızlığı gibi konulardaki eksiklikler nedeniyle doğrudan yabancı yatırım girişlerinde ciddi gerilemeler vardır. Dışarıdan uygun koşullu kaynak girişlerinin azalması bir yana, içeride mevcut yabancı sermaye stoklarında ciddi düşüşler yaşanmaktadır. Bu yılın ilk yarısında, sıcak para olarak tanımlanan kısa vadeli yabancı sermaye stoku, geçen yılın aynı dönemine göre 15 milyar dolar azalarak 59 milyar dolara kadar gerilemiştir. Yabancı kaynak çıkışları hem devlet iç borçlanma senetlerinde ve hem de hisse senedi piyasalarında görülmektedir. Ana sebep düşük faizler nedeniyle piyasaların karlı olmayışıdır. Kısa vadeli sermaye çıkışları yanında, daha önce ülkeye girmiş uzun vadeli yatırımlarda da aynı eğilimin ortaya çıkması halinde ciddi bir sorun yaşanması söz konusu olabilir. Ülkede uygulanan negatif faiz ise, iç kaynakların, finansal piyasalar yerine ve enflasyondan korunma amacıyla konut, arsa, altın, otomobil gibi alanlara yönelmektedir. Enflasyonun yükselmeye devam etmesi ve faiz hadlerinin düşük tutulması politikasının sürdürülmesi halinde ortaya çıkacak negatif faiz büyüyecek ve dengeler olumsuz yönde etkilenecektir.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. Yatırım iştahı arttıkça, risk alma ihtiyacı da artacak ve işletmeler, güvenli ve karlı bir ortam içinde iç kaynaklarla birlikte dış kaynaklara da yönelecek ve borçlanma miktarı artacaktır. Aksi küçük cari açık, küçük büyüme ve yüksek işsizliktir. Tekrar edelim; sağlanan kaynakların ekonomiye katma değer sağlayacak alanlara yönlendirilmesi son derece önemlidir.